22 Mart 2013 Cuma

OĞUL

Sabaha karşı uyanıp, 'm' hafrinin elyazıda nasıl yazıldığını düşünüp buldu ve rahat bir nefes alıp geri uyudu. Rüyasına kaldığı yerden devam etti. Göğsünün içine koyu bir kıvamda yerleşen duygu, uyandıktan sonra bile birkaç saat sürdü. Su içti, televizyon seyretti, ağladı, çiçekleri suladı ve kendine geldi. Bütün bunlar olurken, evde birkaç kişinin daha olması, Derya' nın yalnızlığını bozamadı. Kafasının içinden yüzlerce sokağa girip çıktı. Sonunda karar verdi. Evdeki herkese, tam 4 yıldır sakladığı sırrı açıklayacaktı. Öyle ki, önce kendinden emin olmak istedi. Öyle saklamıştı ki bu sırrı, 'gerçekte böyle bir olay var mıydı?' diye şüpheye düştü. Kendinden bile sakladığı bu gerçek artık kendi varlığından şüphe duyuracak kadar görünmez ve zehirli hâle gelmişti. Derya' nın kalbi dün gece nasılsa zaten eriyip bitmişti. Bundan tam 4 yıl önce dünyaya bir çocuk getirmişti. Sarışın bir oğlan çocuğu. Adı Mehmet. Mehmet şimdi 4 yaşında. Kimbilir kimin yanında. Rüyasında bugünkü halini görmüştü Derya. Sarışın ve konuşkan bir çocuk. Neden saklamak zorunda kaldığını hatırlamak şöyle dursun, hamilelik dönemini, doğumunu ve çocukla ilgili herşeyi unutmuştu. Babası zaten meçhûldü. Peki bu yakıcı özlem duygusu nasıl olup da Derya' yı uykusunda bulmuştu. 'Oğlum' dedi yüksek sesle. Ailesi sustu. Sofraya renksiz bir sessizlik oturdu. 'Benim 4 yaşında bir oğlum var.' dedi. Neden bunca zaman bu özlemi inkâr etmişti? Sessizliğin rengi değişiverdi. Annesi sevindi, babası çıkıp kahveye gitti, kapının önünden simitçi geçti, kardeşleri kahvaltıya devam etti, Derya yeni bir hayatın ilk kelimesini söyledi;' Oğlum' ...


Hiç yorum yok: