30 Mart 2012 Cuma

PERVAZDAKİLER?

Bu pencere? Bu bina yapıldığında da karşıdaki daireyi görüyor muymuş böylece? Olduğu gibi, bütün yaşantısıyla, böyle, bu evin içine doluyor gibiler. İlginç. Ben sahsen tedirgin olurdum, bir yabancının mutfak penceresinden, sinema gibi göründüğümü düşünsem. Uh! Ürkütücü. Merak da uyandırıyor biliyor musunuz? Dalar giderim bu pencerede ben. Eyvah! O adam? O adam n'apıyor? Hadi canım! Ressam mı bir de? Yandık, çok fena. Şimdi bu ressam adam, orada, kim bilir belki günlerce kıpırdamadan, kirpiklerinde duran resmi tuale akıtmak için bir serüven yaşayacak... hem de bir pencere mesafesinde yaşanacak bu serüven... Mahvolurum, burada oturup çocukluğuma dönerim fırçanın ucunda ben... Biraz da meraklıyım, anlıyor musunuz? İzletim yani, uyumam yine de izlerim. Bende bir gariplik olduğunu düşünmenizi istemem ama bu ev de değil... Ben bu evde de yaşayamam.  Kendimden sıyrılıp ressamın omuzuna konarım geceleri, ses etmeden herşeyden kurtulup renklerin içinde koşmaya başlarım. Biliyorum ben kendimi. Çocukluk hayalimdir biliyor musunuz? Bir resmin, masalın, şarkının içinde kaybolmak... Gördünüz mü, şimdiden konuşmaya başladı çocukluğum benimle... Gidelim.  Başka bir ev gösterin bana en iyisi... Teşekkür ederim; çıkıyorum ben. Ressamın kapısını tıklatıp bir kaç şey sormak istiyorum; kafama takıldı , neden maviye bu kadar teslim olmuş?... Bir de şu pervazlardan sapır sapır dökülen soru işaretleri nedir? ... Neyse, ararsınız siz. Hoşçakalın...

28 Mart 2012 Çarşamba

EV ARIYORUM

Çok uzaktan gelen bi' ses... 
Bomboş evin içinde, yerini belli etmeden gezen, susmayan ses... Koridor, koridor peşinden gittiğim; aklımın içinden gelmediğini kendime kanıtlamak için yana, yana aradığım delil.
İlk kez girdiğim beyaz odanın içinde, yerde duran eski bir telefon... Arka koltukta unutulup, yokluğu günler sonra 'belki' fark edilen bir eşya gibi yerde duruyor. Ters dönmüş böcek gibi yerde debeleniyor. Bu evden kim gittiyse, bıraktığı boşlukla dahi konuşan bir kadın var. Telefonun içinde, bir 'an'da kalmış kadın: Ağlayıp, gülerek; özleyip, güzelleşerek; üzülüp, küçülerek; sır gibi çirkinleşerek ve en önemlisi, daha da önemlisi, susamadan konuşuyor. Susarsa ölür. Söyledikleri, içinde sessizce duramayacak kadar gerçek acılardan bir topuz çünkü; parlak sarı. Özetle; ben bu evi tutamam. 
Tutamam. Bu evdeki boşluk ve bu kadının özlem dolu acısı, ilk geceden yıllandırır, yıldırır beni. Başka ev gösterin bana, lütfen... Tamam mı? Ben, şey,  bi' de önden çıkabilirsem...  Oldu, kolay gelsin size...

26 Mart 2012 Pazartesi

MERDİVEN ALTI

Gece... Çoktan uykuda olmam gereken bir saat. Evde herkes uyuyunca, dünyada benden başka kimse kalmamış gibi yalnız hissediyorum kendimi. 13 Yaşındayım. Örgülerimi açarak ağabeyimin terlikleriyle bahçeye çıkıyorum ve hiç korkmuyorum; gerçekten. Gölgesi kızgın bir adam gibi görünen süpürgeden bile korkmuyorum. Bu saatlerde yürüyen çocuklar, birbirini uzaktan da olsa korur - diye düşünüyorum 13 beden akılla. Merdivenlerden indikçe, örgülerim tek, tek açıldıkça, yeni uyanan memelerim acıdıkça beden, beden büyüyor aklım: basamak,  basamak benden önce yaşayıp gitmiş bir kadının bilinç altına gidiyorum. 
Merdiven altında mumlarım ve boş bir sayfanın ortasında duran kurşun kalemim beni bekliyor. Gözlerimi kapatıp kaleme dokunarak, teslim oluyorum. Teslim oluyorum aklın geçmişinden gelip geleceğe yazılan mektuba... Zaten bildiğim bir çocuksu şarkıyı yazıyorum; inanıp ikna olarak...





"Sevgili hayal'im. Sen bir varlik, bir kisi, bir sehir, bir kamplumbağa olabilirsin. Herşey...
Yaklaşabilmek için yazılan bi kelime, söylenen bi şarkı , akıldan geçen bi an. Birbirini bilmeden, içerlerde bi' yerde kendiliginden büyüyen duygu: Hepsiyle yaklaşabilmek sana . Ulaşmak için yola düştüğümü bile unutarak sana yaklaşabilmek, var oluşumun yerini değiştiriyor. Kendimi tüm uzantılarımdan tutup kaldırarak taşıyorum. Mevcut halimi malzeme edip, yeni yerimde çoğalarak biçim degistiriyorum. Ben güzelleşiyorum!"

23 Mart 2012 Cuma

HAPLI KONUT


Merhaba sevgili denek. Yeni bir toplumlaşma biçimi ve yaşam alışkanlığı edinmeye hazır mısın? Hazırsın, hazırsın. Sempatik seni... Seni neler mi bekliyor? Dinle... 
Her şey, şehirden uzaklaşmanla başlayacak; 
aşırı konforun bağımlısı, hastası olacaksın; 
içine kapanık bir alanda tüm ihtiyaçlarını gidereceksin;
Sen ve senin gibileri daha da içimize çekebilmek için faaliyete başlamış bir kaç merkez örneği görmek ister misin? İşte, hemen göz at...
  • Armudun sapı, üzümün çöpü terapi merkezi
  • Size 'anne' diye bilir miyim? gündüz bakım evi
  • Devede kulak hediyelik eşya dükkanı
  • Çölde kutup ayısı ilk yardım merkezi
  • Tenya harikalar diyarında pet shop
  • Aklıma süper bi' fikir geldi el becerileri kursu
  • Götür beni gittiğin yere taksi durağı
  • Yarın başlıyorum spor salonu
  • Ya bizimkiler nerede kaldı acil numaralar santrali
  • Okunuşunu bilmiyorum ama yazılışı kesin böyle dil okulu

Sen bizim kıymetlimizsin: minik, sevimli, pembe burunlu denek' imizsin. 

Zamanla başka kimseye ihtiyacın olmayacak, gir içeri. Aramıza katıl. Dünyalıları yok etmeye geldik. Mahremiyetin, sosyal yaşamın olmayacak. İzin yok. İşine gideceksin; eve gelirken de sitemizin içindeki restaurantta ailecek yemek yiyeceksiniz. Yemek saati sona erince eve gideceksiniz. Çocuklar odalarına gidip bilgisayarlarla, telefonlarla meşgul olacak. Karışmayacaksın. Sen, teknolojik oyuncaklarınla takılacaksın, eşin internetten alışveriş yapacak. Uyku saatlerinizi ve haftalık çiftleşme programınızı düzenli olarak yöneticilerimize bildireceksiniz. Ne tatlı değil mi? Geniş mi geniş bir aile gibiyiz...
Günün ilk ve en taze saatlerinde, golf sahasında toplanıp sırayla haplarınızı içeceksiniz. 

Her sabah aynı güne uynacağın yeni hayatına hoş geldin.

Mutluluklar … Bibibibibibip!


21 Mart 2012 Çarşamba

ZATEN


Sabaha karşı, günle beraber aydınlanır bir insan. Rüyasında gelen kallavi bir duygudan...



"Söyle...

Anlamı saklamadan, kelimelerin altında ezilmeden söyle... 
Su gibi...  
En akıcı cevap, gerçek çünkü... 
En güzel şarkı yere göğe sığmayıp, kendini ortaya atan 'gerçek'in şarkısı: ağlatabilir, gülümsetebilir, can acıtabilir, kırar-döker ama göz göre göre küçücük kalmana neden olmaz... Söyle...
Kimsenin bilmedikleriyle örülmüş, neşeli yolların kalsın kirpiklerinde ama ayaklara dolaşan saklantılarını sök içinden; arın.
Seni ışıklandıran gizlerin sadece sana kalsın; uykunu sızlatan sırları havaya üfle... 
Senin sustukların birinin gecesinin içine, kötü çalınmış bir şarkı gibi sızıyor. Şimdi. İncitme.
Fondaki kirli görüntüde kaybolup, kaybedeceksin.
Saklaman gereken çok şey taşıyorsan cebinde, yanlış yerde ve yanlış kişiylesindir... Ya da daha kötüsü sen yanlışsındır. Bi' an için yanılmış, yalanlaşmışsındır. Kendine de senin için olanlara da haksızlık etme.
Sormadan söyle bazan... Doğru soruyu bulmak, doğru cevabı bulmaktan daha güç, biliyorum.
Bir anı, olduğu haliyle yaşama şansını kaçırmadan burada dur ya da git. 

Zamanı, durumu, kişiyi geldiği gibi görme yetini, unuttuğun yerden al, gel... 

Sadece hacminle yer tutuyorsan bir yerde; 
için bir yerde, dışın bir yerde;
gözlerin orada, sislerin burada; 
resmin bir şehirde, nefesin bir ensede ise;
kalk git, yer kaplamadan. 
Gözlerinle aynı yerde kalabilir misin?
Sen aslında nerdesin?
Kaç kişisin?
Kaç kişiyesin?
Kime ve nereyesin?
Niçinsin? 
Şşşş...
Kendine söyle... 

Sen... bildiğinde... zaten... hoş gelir... safalar getirirsin..."



19 Mart 2012 Pazartesi

BAŞLIĞI ‘ŞEY’ OLSUN



Yıllarca birbirinden başka kimseyi görmeyen, yaşadıklarını çoktan unutmuş iki kadın. 
Artık anlamı kalmamış nedenlerden ötürü, aynı evde yaşlanmak zorunda kaldıkları belli.
Bir gün, anlık bir zaman atlaması yaşıyor içlerinden biri. (Artık ikisi birbirine karışmış gerçi ama neyse işte...)
Serin bir ürperti gibi gelen bir idrak, bir çelişki, dokunuveriyor saçlarına... 
Ve evde tarihi bir an yaşanıyor.
İşte o an...
YalnızKadın 1_  Biraz sosyalleşebilir miyiz lütfen? Zaten solgun ve halsiz bir tipin var. Korkuyorum vallahi. Ablam değil de hayali arkadaşım falan mısın sen yoksa? Delimiyim lan ben? Çarlık Rusyası Eseri gibi mükemmel ve soğuksun her şeyden önce.
YalnızKadın 2_  Sakin ol, tamam. Gel bu akşam müzeye gidelim.
YalnızKadın 1_  Müzeye? Akşam, akşam?
YalnızKadın 2_  Ya evet be; güzel işte sakin, sakin.
YalnızKadın 1_  Yok, olmaz. Korktum ben. Senden tedirgin oldum kızım. Bi’ sokağa çıkalım, bi’ bakıyım başkaları da görüyor mu seni…. Değil mi? Ben önden bi’ emin olayım senin gerçek olduğuna; öyle gidelim. Olur mu? Canım  Benim. Öyle Fight Clup gibi, ürperdim.
YalnızKadın 2_  Gelmem ben.
YalnızKadın 1_  Tedirginim şu an Jane.

Sevgiler...

17 Mart 2012 Cumartesi

GÜNDELİK Bİ' HİS GİBİ...

Balıkçı ceplerinin, kahverengi ve ıslak resminin tam ortasında, el oyması bir tahta sandalye.
Sandalyede oturan pipolu kadın denize bakarak, gözlerine deniz doldurarak, soğukkanlı konuştu.
Balıkçılar masal dinler gibi kadını seyre daldı.
Çok yavaş akan ve sihirli bir andı.
Kadın konuştu:
-Farkında mısınız azizim bugünlerde herkes ne kadar güzel uyuyor? Derin derin, bebekler gibi,ruhunu teslim edercesine... İlaç gibi uyku... Herkes uyuyup ortadan kayboluyor, sabaha kadar milyonlarca şey yaşayıp  geri dönüyor yahu? Ne diyorsunuz bu işe?(Kahkaha atar;kısa ve sert)...
Mesela ben bu sabah 12 yaşındaydım... Akşama kadar yeni bir ömür yaşayıp bu yaşıma yeniden geldim.
Bu mevsimin, uykusundaki sihri meşurdur  beyler... Güzel uyuyun. Uyku tünelinden girip, başka bir dünyanın içine çıkın. Oralarde neler oluyor, iyice anlayın. Yaşam mucizesi sinemalar bunlar... Muhteşem. Sizin de dikkatiniz çekti mi? Ne düşünüyorsunuz beyler, bu aralar hepimize bir haller mi oluyor?...
kısa bir sessizlik oldu. Birinci balıkçı adam, kadına 'akşam lodos varmış' dedi.
kadın güldü.

16 Mart 2012 Cuma

POŞET


Bundan çok değil 10 yıllar önce ‘poşetten korkmak’ ruhsal bir hastalık olarak görülebilirdi. 
Poşetten korktuğunu söyleyen arkadaşınızın koluna girip, sakin sakin konuşarak ,ara sıra su ikram edip ‘Tabii,ya,evet canım’ gibi tepkilerle, söylediklerini endişeyle dinleyerek tedaviye götürürdünüz. 'Demek poşetten korkuyorsun... Hmmm...  Anlıyorum canım... Yo,yo normal...'
Gelelim bugüne… 
Bugün yolda gördüğünüz bir poşetten, hamile bir kadından , öylece bırakılmış bir çantadan korkmamak çok akılsız bir tedbirsizlik gibi geliyor hepimize. Çünkü patlayabilir. Zaman,  zaman patlıyor da. Uykudayken arabasının patlama sesiyle uyanan insan, yolda yürümeye korkarken, artık herhangi bir şehirde toplu olarak öldürülme olasılığı olan insanlarız.
Yürümek mi?, Düşünmeye korkuyoruz.
Yolda poşet mi gördün? Kaç! Polise haber ver; öğrencileri,gazileri yerlerde sürükleyerek götüren, acil bir durumda aradığında ‘benimle düzgün konuş,yanarsın’ diyen polise denk gelmemeye çalış. Pırıl, pırıl bir üniformalıya denk gelme jokerini kullan; konuş!  
O poşetten kaç. Push it baby!


14 Mart 2012 Çarşamba

VİCDAN HANIM YALISI


Vicdan toprağı çok verimli olan , çocukların sokakta büyüdüğü, aşıkların birbirine mektuplar yazdığı, yetişkinlerin yalan söylerken yere baktığı yerlerde yetişen bir meyveydi. Mevsimi yoktu, her mevsim taze bulurdunuz yetiştiği yerde.
Kimi yerde ise öleli çok zaman geçmiş birinin, askıda kalakalmış içiboş bir gömleği gibi bir 'kelime'  idi; batıl inanç olduğuna inananlar vardı. Alkol ve keyif verici madde ile sakinleştirilebilen nesli tükenmiş bir hayvandı. Yeter ki kimsenin gözü arkada kalmasındı, neden yük taşınısındı kişi, neden… ‘Yakalım ağabeycim,yakalım’ dı…
Irksız, rengarenk ve şeffaftı.
Vicdan koca memeli,  geçmişte kalmış bir kadındı… Emekli ve iştahı açık bir balerin gibi şişman ve beyazdı.   Çünkü kederden boğazı tıkananlardan değil, bilhassa üzüldükçe yemeye saranlardandı. Tatlı ve patates kızartması en sıkıntı alıcı şifalarıydı; afiyet, bal, şeker olsundu.
Kibarcık ve cazgır kadın…
Kalabalıkta içine kapanık, birebir ilişkilerde öncü …
Sahilde unutulmuş evinde asaletinden hiçbir şey kaybetmeden uyanırdı her sabah.

Uyumadan önce insanı dırdırıyla yıpratırdı. “N’olur beş dakika daha” diye yalvarsa da insan,kolundan tutup, oturma posziyonuna getirene kadar, aynı tonda 777 kez  tekrar ederdi ismini. Oturup yüzünü ellerinin arasına alan insan, uykusuyla vedalaşıp, Vicdan' ın sesiyle sabahlardı.
Kimi insan, tüm bunların bir karabasan olduğuna inanmayı tercih ederek uyanırdı yeni güne;
ki karabasana benzetilmek Vicdan Hanım için çok onur kırıcı bir hakaretti; evet yaşlanmıştı ama gıcık Karabasan kadar da çirkinleşmiş olamazdı canım…
En zor hesaplaşılan yargıç kendi yargıcıydı herkesin; bu nedenle çoğu insan işine çoktan son vermişti kalbindeki adaletin.

12 Mart 2012 Pazartesi

SUS

Sessizliğe ihtiyacımız varmış…
Sustuk.
Aniden, gizli bir emirle susup, sessizliği durgun duvarına vurduk.
Yanaklarımız kızardı.
Utandık.
Sus.
Ses bitince orta yerde çırılçıplak kaldık.



O kadar suskunduk ki uzaklardan bir yerden geçen, başka zamana ait bir düğün alayının neşeli seslerini duyduk.

Yıllar öncesinden, yıllardan kurulu rayda sallanarak,kıpırdak bir müzikle ilerleyen trenlerle uzağımızdan geçtiler. Duyduk.
Durduk.

Birbirimize baktık.
Çıplaktık.
Zaman gözlerimizin içinden geçti, gitti.

Sesimizi bizden ödünç alıp, kendini anlatarak yaklaştı, yakınımızdan geçip gitti.
Müziğini uzaktan duyduk.
Perdelerimiz takıldı camlarına; açıkta kaldık.
Hafiftik.
Şimdi daha bir bizdik.
Hıçkırık gibi bir nefesle geri döndü sesimiz.
Trende kaldı gerçek halimiz.

9 Mart 2012 Cuma

AD(IM)

Bir adım. Biricik adım... 
Her şeyi başlatıp herseyi bitirmeye yeten küçücük adım. 
Başlangıcı beklerken gelen yeni akıl.
Fikrim.
Beklemeyi öğrenen yaşlı çocuk.
Bütün sessizliği serinliğiyle dolduran dolgun sıvı.
Bir minik cesaretle içine girilen yeni şarkı. 
Bir adımda gidilen uzun mu uzun yol. 
Aniden başlayan yeni hikaye. 
Adım. Ben . Adımı duydukça daha çok ben olan ben. 
Her adımın sesini, bebek uykusu sessizliğinde dinleyen ben. 
Adım saymadan gözümü karartıp koşarak gittiğim şehir. 
Adımı söylemeden saklandığım el evi. Ellerim.İçine cemre düşen ellerim.
Şimdi bir mum yakarak aklımda tutuyorum başlangıcı. Başlasın.

8 Mart 2012 Perşembe

BİR BUKALEMUNUN EN KÖTÜ GÜNÜ...



Bir gün, bir bukalemun kadın, aylarca süren çiftleşmeler sonucu döllenen yumurtasını gömmek  için yer bulmaya çıkar… Çölü didik,  didik edip; nihayet çukur kazabileceği bir yer bulur. Yemek yemeye zamanı kalmadığından gözleri kararmış, dikkati dağılmışıtır.  İşte bu yüzden 2 haftadır kendisini izleyen yılanı fark edememiştir. Bukalemun kadın,  halsizce yumurtlarken, yılan çoktan yakınına kadar gelmiş, sabırla beklemeye başlamıştır bile…  Bukalemun kadının yumurtlama eylemini sonuçlandırmasıyla, yılanın yumurtayı  yakalaması arasında kalan kısacık boşluk;  yeni bukalemun bireyin tüm ömrüdür. Bu boşluk anı, iki adımımız arasındaki küçük uçma süremize; göz kırpışımızın onda birine; bir hapşırığımızın yüzde birine; bir ömre eşdeğerdir. Yılan, yarısını kuma damlatarak çiğnerken yumurtayı; bukalemun kadın çoktan kumun rengini almıştır. Kum olmuş, hiç olmuş, görünmez olup çölde uçuşmuştur… ve… açtır. Tam o anda, nadide bir sinek geçer dudaklarının dibinden; kıpırdamaya korktuğu için ancak gözlerini doyurur sinekle. Kıpırdarsa görünür çünkü… Yutkunur aniden boş bulunup ve yutkunuşu bitmeden yakalanır yılana. İşte bir bukalemunun en kötü günü budur…
Kıpırdarsan, ölürsün. Kıpırda ki yaşayasın…
Sen, doğduğunda bile biliyordun ne yapman gerektiğini… Dünyaya bildiklerinle, sevginle geldin… Dişi kuş oldun, bukalemun kadın oldun, balık oldun, baykuş oldun, sümüklü böcek oldun, kadın oldun… Anne oldun; eş, sevgili, arkadaş, evlat, emekçi, eski sevgili, patron, köle oldun…
Senin çocuğun bir ceza evinde cinsel tacize uğrayıp, sana gösterilmeden başka yerlere gönderildi…
Senin uykun kaçtı, canın çıktı…
Sen dövülerek öldürüldün…
Senin gözlerin doldu…
Sen bir adama gözü kapalı destek veren sevgilisin…
Sen ‘hayır’ demeye çalışıtığında,  susturuldun.
Sen hayatı kolaylaştırıp, güzelleştirensin (evet bazen zorlaştırmayı da en iyi sen bilirsin; şşş,aramızda kalsın )…
Sen hala hangi sektörde olduğun fark etmeksizin tacize uğruyorsun…
Senin kalemin, sesin, marifetlerin, akla gelmeyen çözümlerin var…
Sen…
Işıl ışıl sevgisin…
Şişman elli bir hasta bakıcı…
Kırgın bir yaprak…
Boğazında yumruk kadar düğümle gezen bir pelikan…
Gözü arkada kalmış bir baykuş…
Şşşş…
Bir gece yarısı gelen haber…
Kıymeti bilinmeyen bir zanaatkar, sanatçı…
İsmi yasak edilmiş bir azınlık…
Birinin karnında patlayan bomba…
Makinaya sıkışmış bir işçi eli…
Bir sardunya…
Bir bukalemunsun…
Kıpırdarsan görünürsün, kıpırda ve görün.
Dünya  Emekçi Kadınlar Günün kutlu olsun kadın!  Emeğinin, sevginin karşılığını alman dileğiyle…

7 Mart 2012 Çarşamba

PUF


Oğlum?  Kanına baktırdın mı bu aralar? Hm? Cevap versene evladım! Senin bi' bakışların falan değişik. Bi' kötü, kötü; cansız, cansiz bakıyorsun sen. Gözlerinin altı çökmüş pesimist!!! Git tatlı birşey ye , bir güzel şarkı dinle, güneşe çık... Bi' arındır kalbini, sağlıksız. Yüzünde meymenet yok be! Git bi iyi muayene ol.
-Doktor, de
- Ben ,de
- Çürüdüm haberim yok; gözlerim çöktü, karardım, kötüledim, kötüleştim, öteledim, de .
-Kurtar beni doktor , de.
Bu ne hal, bu ne el titremesi bu yaşta yavrum.A! Babanla, kötü bi günümüzde mi peydah ettik seni , nedir?
Herşeye tepkilisin. Herkes için kötü şeyler düşünür oldun.
Niyetim seni eleştirip küstürmek değil, biliyorsun değil mi? Canımsın sen benim. 'Oğlan kahrolmayı seçti, saygı duymalıyım.' Diyemiyorum. Dilediğin şeyi tercih et ama kötücüllük yayıyorsun kuzucuğum.
Git, bi' elini yüzünü yıka , çabuk. Böyle kem bakılmaz evladım. Nedir yani? Neye taktın kafanı? Hepsi geçer, insan kalır. Kaçırma.
Bunalımda mısın yavrum? Söyle. Herkes girer bunalıma, sıkılma. İyileş. Sen sevdin bu çıkmazda kalma mağduriyetini. Böyle şikayetlenip sağa sola huzursuzluk vererek mi hissettireceksin varlığını? Yapma. En çok 'kendine' yapma. Arın.
 İçini temizleyip sağlığına kavuşana kadar gözüme gözükme. Çünkü bu zaten sen değilsin, bu halinle yanimda olsan ne, olmasan ne?...
Terlik giy ayağına, bardak kırıldı sabah...
...
Bu kadar lafa hala gitmedin  ya...
'Puf!' Diyorum sana! Puf! 'Yuh'filan kesmez bu durumda. Absürtsün bebeğim.PUF!

5 Mart 2012 Pazartesi

AYNA

-Canım bak bişey istiycem senden ama sakin ol, olur mu korkma. ..
-Evet? Söyle.
-Bana bi' ayna getirir misin?
-Ayna mi?
-Evet, ayna.
-Olur, ne var ki bunda? Ne oldu ki? Ruj mu süreceksin bu saatte? Gözüne bir sey mi kaçtı? Süslü...
-Canım sakin ol, sana bişey diyeceğim.
-Ya söylesene anne, ne gizemli, gizemli konuşuyorsun ya ?
- Ben yüzümü unuttum kızım.Hatılamıyorum. Şu an kim olduğumdan tam olarak emin değilim. Ama sanırım senin annenim; bana baya yakın davranıyorsun. Seviyorsun beni belli.
-Anne ? Ne diyorsun? İyi misin? Otur bi' . Dalgami geciyorsum kadın! Anne?
-Yok. bende yok o bilgi. Gercekten hatırlamıyorum. Kusura bakmayın kızım. Şimdi beni biraz yalnız bırakmanızı rica etsem? Olanlar beni cok yordu.
(Kız aglayarak cikar)
(Kadın seslenir)
Kızım? Bakar mısınız? Kapıyı, lütfen-
-Ya anne ya!
-Gel,gel...  Şaka yaptım, salak .
(Kız ağlamakla gülmek arasında kalır; oda ile dışarı arasında kalır, aradan bakar, çıkar...)

2 Mart 2012 Cuma

NEREYE


Tamamen kendiyle başbaşa kalabilmekten mahrum insan... Kendini dinlemeyi unutup, gerçek halinden uzaklaştın; nereye? Şşşşş... Sus. Kaç. Bekle. Bi'dur ve dinle. Artık, yapılması gerekenlerin peşinde koşarken, hayati belirtilerini ceplerinden düşürüp yok olmana 5 dakika kaldı; gitme. Kendinden gitme...
Sen bi'çok ihtimalin peşinden giden adam olursan, o ihtimallerin hepsi , sadece 'ihtimal' olarak kalır. Nokta.
Bir 'şey' yapmak için çıktın yolda, bir 'şey' yapabilmek için peşinden gittiğin  kişilerle lafa dalıp yol almayı unuttun. Ne zaman ki insanları birer 'fırsat' olarak görüp ilişki sürdürdün, işte sen tam orda, o anda içinde bir 'sen'i öldürdün. Azalma.
Bir yere varabilmek için büyüyen isteğini taşımayı, olmak istediğin yere yakışmayı bil. Bi' dur.
Kişileşen amaçlar, birbirinin içinden geçerek sana bir delik örüyor; içinde kaybolacağın dipsiz kuyu. Kanma.
Gerçek olanı da bulandıran senin 'olma' telaşın, dur. Sakin ve sağlam dur. Çok gürültülü bir mekandan ilk çıktığında kulakta kalan kirli sessizlik...Dinle.Bu yakışıklı, bu güzel durgun suyun içinde sana ait birşey var. Koşmaya devam etmek istiyorsan, geride kimyanı bozan eksiklikler bırakma. Kal. Kendinde kal, kendini bul, kendini kurtar...
Al, bi' su iç ... Başla... Tatlım sen iyi bir insansın, yazık...Hadi, git bul kendini, canım benim. Al, montunu da unutma burada. Şemsiyen var mı? Yoksa benimkini al...İyi yolculuklar...