Yazılarda geçen olay, durum ve kişiler tamamen hayal(hakikat) ürünüdür. Cangama gözümde, aklımda, gönlümde canlanan 'şey'leri yazdığım bir köşe-i geyiktir...
11 Mart 2013 Pazartesi
HÜSREV EFENDİ GİDİYOR
Jilet gibi takım elbiselerinin içinde küçüklen adam. Şimdi mahalleli, o kimseyi eşiğinden atlatmadığı evinin içine doluşmuş, başında beklemekte. Uzaktan pek bi iyi göründüğünü bilecek yaşa çoktan gelmiş Hüsren Efendi, bu halinde bile gizliden gizliye her birinden tiksinmekte. Ne oldu da böyle eriyiverdi 56 saat içinde? Bir 'veba' dedikodusudur kulaktan kulağa gezmekte. 'Bu çağda ne vebası?' diyen diyene... Yaramaz bir kız çocuğu evin içinde, kendi söyleyip kendi gülmekte. Zilli mi zilli bu kız çocuk, aslında gerçeği tek bilen de, neyse...
Veba mı, veda mı; şimdi önemli değil de, Hüsrev Efendi bunca kıymetli eşyayı kime devretmekte? Herkesin gözü vitrinde, dehlizde, perdelerde. Kimi kimsesi olmayan bu adam herşeyini, hem de herşeyini tepelerine serpmekte. Sırayla herbirine bir mücevher; mücevherin içinde de mücevherden daha kıymetli olan bir anıyı teslim etmekte.
Kaldı bir yatak,
bir yatakta Hüsrev Efendi,
bir Hüsrev Efendi' de sevdalı bir çerçeve,
çerçevede kalakalmış bir güzel,
güzelde saydam bir boşluk,
ayakta duran pembeli bir kız çocuk. Çerçeveyle koca bir sevdayı ellerine alınca dışarıdaki babasına seslendi çabuk, çabuk : 'Hüsrev Amca veba'ya değil, heba'ya tutulmuş!!!'
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder