29 Haziran 2012 Cuma

SESİNİ DE VERMEK






Yanında gönül rahatlığıyla susabiliyordu...
Gizlenebiliyor ya da isterse her şeyini ortaya koyabiliyordu.
Herşey için doğru zaman ve doğru yerdi.
Akıllar hiç bir dala takılmıyordu.
Sokak tıkırık, tıkırık işliyordu.
Onlar kendilerine has, yeşil bir  zaman diliminde birbirlerinin kalbinin içinde keşif yürüyüşü yapıyorlardı.
Yollar kaybolup kaybolup birbirine dolanıyordu.
İşte şimdi doğru andı.
Kendiliğinden oldu.
Sonunda oldu.
Gökten de öyle 3 elma filan değil milyonlarca yıldız düştü.
Kadının sesi, adamın avucuna aktı.
İnsanlıktan daha eski bir tarihe yakışan bir' içtenlik yemini ' ritüeli gibiydi.
Kutsadı; değerek geçti.
...
...
Artık hayat daha güzeldi.




27 Haziran 2012 Çarşamba

ÖF



Gecem parça, parça oldu...
Uykumun içinden kan çekildi;
öfkem içimde kaldı;
çaresiz ve acımasız biri oldum.
Sonunda yarı baygın daldığım uykumdan uyandığımda, bedenimde izlerini gördüm...
Kaşımaya doyamadığım; acısından zevk duyduğum yaralar vardı.
Artık çirkindim de...

Vay efendim neymiş?!
'Bir sivrisinek beni sevmiş.'
Aşk olsun ya! 

İstemem, eksik olsun senin de senin gibi rahatsızlık verenin de sevgisini ben!



25 Haziran 2012 Pazartesi

AÇIL SUSAM AÇIL



Şehirler arası yollara kaçan bulutlar...
Siz oralarda kafa dinlerken,
bizim gökyüzümüzde oluşan deliklerden sıkıntı sızıyor evlere, dönün...
Onlarca yıl doğada dönüşmeyen pet şişe; labatatuvarda üretilmiş ve vahşice güçleri yüzünden kafeslere kapatılmış hayvan gibisin; sana da yazık.
Kendi yarattığından korkan, kendi üretimi bir objeye yenilen insan... Sen tehlikeli bir canlı dahi değilsin.
Ancak bir karıncanın hayatta kalmayı başaracağı bir yerde işin ne senin? Git. Yol al.
Yolda kaldığın an duran hayatını izle;
sana gelen hislerin, sıcacık havada sana ulaşamadan kayboluşunu;
akıllardan kuruyan bir yaprak gibi ufalanarak silinişini izle;
seninle birlikte yolda kalan haberlerini,
nasıl beklenilmediğini izle;
şimdi ruhun, durmakta olduğun yere sığmayıp, düşmanca bir özgürlük ve bolluk özlemiyle seni boğmakta izle;
küçücük bir durma anında kendini nasıl yalnız hissettiğini gör ve aklını başına devşir.
Sen durunca durduğunu sandığın hayat belki de tam düzeninde işlemekte; gör.
Bu kadar incecik bir zaman kaybına bağlıysa oluşun, sevilişin, beklenişin, beklediklerin; daha erken başlayan bir yokluğu görememişsin. Silkelen.
Yol açıldığında sabırsızlığın için utanmayı hatırlayacak kadar incecik misin? Bekle ve izle.Yüzleş.İçten ol.
Küçük bir karınca; kendinden 53 kat büyük bir kelebeğin ölüsünü taşıyacak,
sessizliği bir adım sesi yutacak,
aniden kendin olduğun yere yaklaşmaya başlayacaksın,
gizli bir serinlik gelecek,
ağlama isteğin henüz geçmediğinden sevincini gözyaşlarıyla yaşayacaksın;
kapı çalacak,
biriken bütün duyguların ve yeni gelen güzellikler birbirine karışıp akacak; tüm yollarını yıkayacak;
herşey yeniden güzel olacak;
en azından sen öyle sanacaksın;
san.

22 Haziran 2012 Cuma

NUTUK


Gelinlik çağına gelmiş, balıketli bir gençkız gibi görünen, uzun saçlı ergen
erkek... Korkma... Hepsi geçecek...
Zamanla biçimlenecek ve hatta kadınlar tarafından bile beğenileceksin; gerçekten.

Öyle beğenilecek, sevilecek, sayılacaksın ki sen bile inanamayacaksın.

Öyle inanamayacaksın ki olanlara;'Bu ben miyim Tanrım? Ben böylesine sevilesi biriysem, kim bilir daha kimlerle olmak için şansım var!' diye düşünerek sokağa koşacaksın. Koşma.

Sanmaki herkes için o denli kıymetlisin; seni başının tacı yapan biri varsa, bu;bu anda, bu kişide, bu duyguda hayat bulan bir nefestir.
Bulup, bulup aramaya devam ettikçe ergenlikten beter bir rezillik yaşayacaksın. Üstelik yaşını, başını almış ; dışarıdan bakıldığında adam gibi görünen bir yetişkin olacaksın; beklenti dahi yaratacaksın. Kendini ve isteklerinin cismini yitirdikçe, sadece, çarşıdan bin tane diye alınmış, evde bir tane bile görünmeyen bozuk bir meyve olacaksın.  Tüm saçmalama hakkını, tüm ömrüne yayan, 3. sınıf bir komedi filmi serisi kahramanı gibi aldığın reaksiyon gülme efekti olacak. Hareketi tamamla ve erişkin ol; öyle baldan tatlısın.

20 Haziran 2012 Çarşamba

ÇAĞRI




Gözlerinin içi boşluk,boşluk... 
Karanlık sızıyor bakışlarından; iyi bak bana...
Bir yerlerde, birilerinde kalmış gözlerin...
Sen bir şeye sahip olmaktan ziyade, bir şeye sahip olmayı isteyip, edinemeyip mağdur kalmayı seven misin? Mağduriyeti, pilatonikliği ne çok sever ruh bilir misin? 




Nasıl da acının içine yerleşip, üstüne kaygıyı örtüp uykusuz kalmaya hazırdır kalp... Kanma... Yıllarını orada geçirmiş olsan da kalkıp arın ve şimdiki zamana gel... Duyuyor musun? Buraya gel; inan daha yaşanası...
Şimdilik bir 'gözü arkada kalansın' : Gözlerini ve kendini bıraktığın yerde kimse kalmamış farkında mısın? 
Seni bile süpürmüş yerden zaman.
Parmağımı şıklattığımda gözlerini geri al ve soluklan; gel.
Olduğun anın kıymetiyle yaşa ; geçmişini sevgiyle koruyarak. Geçmişine doğru koşmak, yürüme bandında ters yürümek gibi; yorucu ve yerinde saydırıcı. Kendine ve şu anda etrafında olup bitene haksızlık etme; parlıyor kalbin senin. Arkanda bıraktığın onca hissine, vazgeçtiğin güzelliklere rağmen seninle kalan eşini, dostunu eksik bırakma: Bir de sen herşeyinle geldiğinde ne kadar sevileceksin düşün!
Yoksa sen de birilerinin geçmişinde kalan olursun: Kalma oralarda, gel...
Parmağımı şıklatıyorum.

Şimdi güvenle aç zaman yolculuğu yapmış kuvvetli kalbini...

Geçmiş olsun canım; hoş geldin. 

Böyle daha da güzelsin, daha da sevilesi...


18 Haziran 2012 Pazartesi

DIGIDIK


Evler perdelerin içine saklanıp uykuya geçtiğinde, gecenin içinden 'tıkır,tıkır.tık.tıkıdık.tıkırrrr' diye valiz sürüme sesleri gelir. Uzaktan gelir, yaklaşır, küçülerek uzaklaşır ve kaybolur... Her gece biri gider... Her gece biri gelir... Geceleri bazıları gizli, gizli yer değiştirir. Karanlıkta gitmek de gelmek de daha kolaydır çünkü. Taşınma seslerini duyanlar bir dilek tutar; yeni açılan yere kim gelecektir? Bilmediğin, bildiğinden hep daha yenidir...Her gece yakınımızdan geçerek yerine yerleşir biri...



Velhasıl;
yerini yadırgayana cesaret gelsin.
Baksın ki herkesin başına geliyor; herkes baş ediyor, herkes basamak ine,çıka yerleşiyor; yerini sevmeyen de kalksın-yürüsün kendini arasın: Yer açsın.

16 Haziran 2012 Cumartesi

İLK AŞK

Ne söylesem yetmez...
Babacığım ;
sana doğduğumda taşıdığım bebek kalbiyle,
emeklemeden yürürkenki afacan halimle,
bisikletten düşmüş yaramaz halimle,
tırnaklarımı siyah keçeli kalemle boyayıp seni delirttiğim ergen halimle,
eteğimi beş kez kıvırdığım liseli halimle,
üniversiteye başladığımdaki savurgan halimle,
sahnede büyüyen kalbimle;
1 yaşımdaki bebek aklımdan 29 yaşımdaki saçma aklıma kadarki her duygum, her heyecanım, her türlü sevgimle TEŞEKKÜR EDERİM!

Bana izin vermediğin her şey için sana teker, teker teşekkür ederim.

Dünyanın en saçma şeylerini heyecanla anlattığımda dahi beni can kulağıyla dinlediğin için;
sürekli fotoğraflarımı çekerek hayatımın her anını ölümsüzleştirdiğin için;
elime mikrofon verdiğin için,
herkes çocuğuna 'icat çıkarma' derken, sen bana 'bugün ne icat çıkardın?' dediğin için,
iş yerinde saatlerce oyun oynamama izin verdiğin için,
beni şarkılarla, türkülerle, müzikle büyüttüğün için;
ilk rakımı seninle içtiğim için,
beni resimle tanıştırdığın için,
TEŞEKKÜR EDERİM!

Ahmet Kaya için,
Aziz Nesin için,
Çiçekleri ve hayvanları çok sevdiğin için
TEŞEKKÜR EDERİM.

Mahallenin ortasına izinsiz pota dikip, polis her söktüğünde yeniden dikerek ,çocuksu direnişinin arkasında durduğun için,
TEŞEKKÜR EDERİM.

Öylesine,
sade
ve sadece sen olduğun için
TEŞEKKÜR EDERİM!

Saçımı çeken bi' oğlan çocuğuna karşı kendimi korumayı öğrettiğin için,
(ben abartıp çocuğu dövdüğümde çaktırmadan gurur duyduğun için:)),
düştüğümde bana bakamayacak kadar hassas olduğun için,
gücünü ve güvenini her an kalbimde hissettirdiğin için,
peyzaj'ı bırakıp konservatuvara girdiğimde en büyük destekçim olduğun için,
haksızsam bile benim yanımda olduğun için,
tatilde gıcık bi' kadınla tenis oynadığın için hastalanma numarası yaptığımda, bana sadece güldüğün için (sonra yıllarca dalga geçtin ama olsun:)),
ergenliğe girdiğimde ne olduğunu anlamayarak beni doktora götürdüğün ve durumu öğrenince sünnet düğünü gibi kutlama yaptığın için (rezalet:)),
beni çok şımarttığın için,
lisedeki tarih öğretmenime ağzının payını verdiğin için,
berbat oynadığım halde benimle tavla oynadığın için,(bilerek yenildiğin için)
yüzme bilmezken bile denizin ortasında, kendimi deniz kızı gibi hissetmemi sağladığın için ,
arkadaşlarımla arkadaş olduğun için,
TEŞEKKÜR EDERİM...

Ne yazsam yetmez...

Hala uyanınca annemle ikinizin ortasında şekerleme yapmamdan sıkılmadığın için,
bana verdiğin cesaret için,
hem oğlun hem kızın olmama müsade ettiğin için,
bana çok ama çok sarıldığın için
TEŞEKKÜR EDERİM!

Genetik olarak, huy-hus olarak bana geçirdiğin her özelliğin için,
TEŞEKKÜR EDERİM...
Örnekler;

  • bir kavga anında ilk dayılanan kişi olmak ;)
  • herhangi biri için, kendi ailemden biriymiş gibi fedakarlıkta bulunmak,
  • gece yemek yemeyi sevmek,
  • erken beyazlayan saçlarım :)
  • gözlerim 
  • ve (en sevdiğim) duygusal hallerim ... (daha çok var tabii ...)

Makyaj dersinde bıyık taktığım an kendimi Mustafa Ünaldı gibi hissetiğimi de hatırlatırım :)...
Sana benzemekten gurur duyuyorum...

Ne desem az kalır...

Sadece ailemiz için değil, dünya için, ülkemiz için verdiğin eşitlik mücadelesi için
ve bu mücadeleden sapasağlam çıkıp evimize geldiğin için teşekkür ederim KAHRAMANIM!

'Yavrucuğum, ya ben anlatamıyorum ya sen anlamak istemiyorsun! ' diye isyan ederek, sabırla bana her şeyi anlattığın için,
TEŞEKKÜR EDERİM ! (Bazan işime gelmediği için anlamazdan geldiğimi bildiğin halde;))

Beni ismimi 'Özlem' koyacak kadar çok özlediğin için,
beni görebilmek için askerden kaçtığın için,
beni kardeşimden daha çok sevdiğin için (hehehehhhh, şaka,şaka)
TEŞEKKÜÜR EDERİM!

Bana mükemmel bir kardeş verdiğiniz için
TEŞEKKÜR EDERİM!



Çok yaşa, çok mutlu yaşa e mi!!!
Sen dur daha ben daha çok güldüreceğim seni, daha ne güzel şeyler yaşatacağım sana! Aha da şuraya yazıyorum oğlum!!!



Çünkü sen benim ilk aşkımsın...
fotograf sahibini bilmediğimden isimsiz yayınlıyorum.




not: Yıllarca yazsam da bu yazı hep eksik kalır canım babam, biliyorum... Yazamadıklarım için bağışla...

13 Haziran 2012 Çarşamba

İZ



Önce biraz uzaklaştı...
Tedirgindi.

Garip bir soğukluk hissettim günlerce ;
gözlerimin içine bakmamaya başladı-ki en çok ağırıma giden de budur, söylemiş olayım yeri gelmişken.-

Her gün aramızdaki mesafe biraz daha artıyordu.
Birbirimizi iyi göremiyorduk; kalabalıktık: kafamız karıncalı.
Sonunda hepten uzakta bir yerde oldugunu fark ettim: kendimi yapayalnız ve aç hissettim.
Arkasına son kez bakacakmış gibi durdu...

ve gitti. Arkasina hiç dönmedi; dönmeyecekti.
Gitti
Önce küçük bir adımla başlayan uzaklaşma, ufukta kayboldu, gitti.
Gitti:
sessizlik kokusu.
İs izi.
Kaldım.

Öfkem beni terk etti.

11 Haziran 2012 Pazartesi

BULUTLU Bİ'AN



Bazı belgeselleri izlediğinde 'sinema bile bok yesin' diyor ya insan;
bazı gerçeklerle baş başa kalınca 'kurgu da neymiş? En taşaklı hikaye işte hayatın en gerçek halinde' diyor ya; binalar, makinalar parça parça siliniyor ya; 
söylenenler bulanıklaşıyor, su sesinde kayboluyor ya;
işte o an müzik kesiliyor:









Kuş sesleri geliyor;



her canlıyla göz göze geliniyor;
çekirge seslerinin içinden bir kuş havalanıyor;
tatlı bir serinlik geçiyor saçların arasından;
yağmur damlıyor dudağına;
bir balık yumurtalarını savuruyor;
 
yapraklar koşuşuyor;

bir baykuş öterek yaklaşıyor;
ortalık çilek kokuyor;
hafifliyor hayat;
gezegenler büyüyor;
sesimiz küçülüyor;
bir çiçek, kendi dibine saplanıp çoğalıyor;
bir yavru aslan annesine kavuşuyor...
İşte o an evrende basit bir canlı olduğuna idrak ediş ve yükseliş anıdır.
En iyisi bir yerlere çiçek dikip bu idrakı kutlamak...





8 Haziran 2012 Cuma

BAKAR MISINIZ?


                                           

    
Kaçan uykular;
kaçan hevesler;
çorap tekleri;
yaz/kış saati uygulamalarında kaybolup beliren birer saatler;
küpe eşleri;
çantamın yuttuğu çakmak;
pia;
yanlışlıkla kırıp küstürdüğüm sevgili dostlar;
varlığını kimsenin bilmediği sesler;
rüyalar;
pencereden uçarcasına özgürleşen duman;
es geçtiğim fikirler;
haritadan silinen ülkeler;
içine kaçan klavye düğmeleri;
gardrobun altına düsen, şişle dahi alınamayan; kıyın, kıyın kaçan kalemim;
unuttuğum anlar, anılar;
de javular;
kısalttırdığım elbiselerin kumaş parçaları;
bebekleğimden beri kestirdiğim tüm saçlarım;
albümü otobuste unuttuklari icin yuzlerini hic bilmedigim aile buyuklerimin varlıgına dair işaretler;
godo;
uyurken belirsizleşen adalar;
nesli tükenen hayvanlar;
bilgisayardan aniden silinen fotoğraflar;
kütüphane yandığı için edebiyat tarihinden silinen eserler;
gözümden kaçanlar;
işlevsiz kalıp kendini unutturan uzuvlar;
zamanın öğüttü şarkılar ...
Hey! Beni duyabiliyor musunuz? Birileri sizi cennet için mi biriktiriyor; bir sürpriz parti için? ( İyimserim gördüğünüz gibi)
Orası neresi? Oradaki kendim!Beni duy.Beni de alın!

(Bazan çok yalnız hissediyorum sizsiz...)

6 Haziran 2012 Çarşamba

OH, MY DEAREST!



Sevgili profesyonel tacizci;
öncelikle insanı delirten hadsizliğinizi, uyarıları bile durduran sinsi bir perde ile yapabilme yeteneğiniz için tebrik etmek isterim sizi; bravo. Öyle ustaca yapıyorsunuz ki işinizi, 'ne yaptığını sanıyorsun!' desem, beni utandıracak kadar konuşacak birikiminiz de var. Hem kadınsınız, hem erkeksiniz. Genelde 'entelektüel' asosyallerdensiniz.  Bir kişiye ya da ilişkiye, kibir kılığındaki bilgi ve fahişe kılığında becerilerinizle sıkıntı vermek, büyük hazzınız. Tüm zamanların değişmeyen adab-ı muhaşeret kuralı 'saygı ve denge' yi es geçersiniz . Hem de sayfa sayfa laflarla: 'beni anlayamazsın' sloganıyla da kapanışı yapar, leş gibi gülümsersiniz.
Olayları, içgüdüleri ve anları, konuyu bambaşka bir noktaya taşıyan laf ebelikleri de nadide özelliğinizdir .
Dünya tarihi hakkında dahi ilginç yorumlamalar yapabilen zihniniz, verdiğiniz rahatsızlığı mı algılamıyor sadece? (yemezler canım...)
Diyafram egzersizi yaptırırken, öğrencisinin memesini elleyen tacizci bir hocadan ne farkınız var ki sizin?
Ensesti legalleştiren bakış açısı bile sizinkinin yanında hafif kalır . Çünkü patolojik, sosyolojik bir hastalıktır o en azından; cehalettir kaynağı ve en önemlisi öyle, olduğu gibi çirkin şeylerle savaşılabilir. Siz? Siz mi? Bağışlayınız fakat siz bir de kültürünüzle övünüp duran, saygı gören 'aydın'larsınız. Modern yaşamda tacizi, alıntılarla , benzetmelerle normalleştirme çabasındasınız . Açık olun lütfen; açık, açık halk diliyle durumunuzu tespit ediniz.
Kişilere, ilişkilere basit bir çirkinlikle yapışıp kalan yabancı otlarsınız.  Hemcinslerinize bir dakika bile tahammülünüz yokken, egonuza hizmet eden bir karşı cinsle havada, karada oynaşırsınız. Gidiniz.
Çekiliniz, Çekiliniz. Ellemeyiniz, susunuz, ya gidiniz ya da yaşama yakışır bir hale geliniz my dear; sonuçta siz profesyonelsiniz. Onca şey bilirken, hissiyatın kıymetini nasıl bilemediniz!
Saygı ve dengeyle...


                                                                                                                imza: Gören göz, susan dil...

4 Haziran 2012 Pazartesi

KONU NE?






Sen ki tel örgüye tırmanıp dantel örerek olay mahali izleyen teyzesin;
sen, soykırıma karşı duran bir eylemde, şapka satansın; konudan bağımsızsın;
özgürsün bir yerde, bir noktada...

Sen  var ya maçın eyn kritik anında televizyonun önünden, gönül rahatlığıyla geçersin...

Bir kez film seyretmemiş gişe memurusun...

Adını bilmediği yemeklerin yapımında kullanılan malzemeyi elleriyle toplayan sensin...

En ters anda yüksek sesle gülensin...
Sen otobüste dağıtılan keki eve götürüp torununa yedirensin.

Dünya apartmanının başka bir katındasın. Gezegenimizin içinde ayrı frenkslardan yaıynlanıyor, birbirimize karışıyoruz.
Merhaba...
Nasılsın? Ne ayaksın?

Havalar nasıl orada?!hmmm?
Kimsenin seni yargılamaya hakkı yok; sen de böyle güzelsin, gerçeksin: korkuların aralıklarındaki boşluklara dolgu yapan pembe pamuk şekersin...
Aslında konu sensin.


1 Haziran 2012 Cuma

MUTLULUKLAR DİLERİM...





Beni ilk gördüğünde beyaz askılı bir elbise icinde, sokağın başından sana gülümsüyordum, sen de bana gülümsedin, hatırladığına eminim... Güçlü bir sevginin haberci güvercini gibiydim; beyaz ve pır, pır eden...
Beni yaşamaya ilk başladığında gözlerin doldu, sesin titredi.
Rüyaların günlük hayattan daha değerli hale geldi, hatırlıyor musun?
Zaman, zaman sadece sabır ve melankoli oldum...
Giderek benden yoruldun, öfkene dönüşmeye başladı:. Artık gitme vaktim gelmişti.
Öfken büyüyüp biçim değiştirdi.
Seni değiştirdi...
Bekleyiş de tükendi ve ben çoktan buruşuk bir nefret oluverdiğimi fark ettim.
Başkalaştım; güzel ve uçuşan bir tatlılık değildim artık.
Gitmeliydim.
Sizi baş başa bırakıyorum. Biliyorum ki ben gittiğim an kaldığınız sarılıştan devam edeceksiniz. Sizin sevginiz kuvvetli...
Hoşça kalın...

yazan:özleme duygusu

not: unutma; bütün bu özlemi nefrete dönüştüren sevgiydi.Gittim...