7 Mart 2018 Çarşamba

SIRLAR

(8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yazısıdır.)

"Ayna ayna, söyle bana... Kendime nasıl kavuşurum bu dünyada?"


"Ayna" deyince ne gelir aklımıza? Yansıma? Kendimizi görmek? Görmek?...

Ayna, camın sırlanmasıyla oluşan bir eşyadır; bu "sır" sayesinde yansıma gerçekleşir ve biz kendimizi 'görebiliriz'... Kendimizi sırların yardımıyla görebiliyor olmamız muhteşem bir ironi değil mi?

BİR BUKALEMUNUN EN KÖTÜ GÜNÜ, MEMELER, İMDAT ve KÜPELER'den sonra, bu sene 8 Mart yazımı SIRLAR başlığıyla paylaşmaya karar verdim. Çünkü başımızdan geçen onca şeyde kendi payımıza düşen sorumluluk git gide önem kazanıyor... 
Başımıza gelenlerin ne kadarından biz sorumluyuz? Kendimizde neyi değiştirerek kuvvetlenebiliriz? Nereden başlayabiliriz?
                                                                              
  
Sırlarımız gizemli ve el değmemiş bir başlangıç noktası bence. İlk olarak kendimizden dahi sakladıklarımız...
Korkularımızı, özlemlerimizi, hayâllerimizi, kıskançlıklarımızı, arzularımızı vs kendimizden bile saklayarak yaşamaya son verme zamanı şimdi. 
Kadın cefasını erdemle bir gösteren filmleri, kadınsı aşkı kederle/kibirle tanımlayan şarkıları, birbirinin sevgilisini 'elinden alan' kadınlarla dolu dizileri, "Ayna ayna söyle bana benden daha güzeli var mı dünyada?" diye soran masalları, bir tutam tarçın katıp koca bir kazanda kaynatalım; aynalarımıza perdesiz gözlerle bakan kadınlar olarak şerbet yapıp pür hâlimizi kutlayalım. 
Beğensek de beğenmesek de gerçekler dökülsün ortalığa; dökülsün ki çözülüp gitsin. Kendi payımıza herşeyin sorumluluğunu alalım:
Gerçekleşmeyen hayâllerin, söylenmemiş sözlerin, gidilmemiş yerlerin, sünger çekilmiş özlerin, bahanelere takılı kalmış düşlerin, tembelliklerin vs... vs... Uzun bir liste; içinde küçüklü büyüklü bir yığın kutu olan karanlık odalarımız... 
Kız çocukları yetiştirirken yaptığımız hataları, erkek çocukları yetiştirirken aşıladığımız arazları, aşk-iş-aile-toplum hayatımızda müsaade ettiklerimizi, seçtiklerimizi, vazgeçtiklerimizi ve daha bir sürü gizimizi sobeleyip açığa çıkaralım. Yargılayarak değil tabii; inceleyip iyileştirmek üzere. 'İyileştirmek' diyorum, çünkü herbiri birer derin yaradır bunların: Nesilden nesile, elden ele aktarılan defolar. Kelimeler büyülüdür, konuşalım; doğru sözlerle konuşalım. 
Kan kusup 'kızılcık şerbeti içtim' demek yerine o kanı herkesin gördüğü yerde kusalım: Kocadan, iş arkadaşından, kayınvâlideden, komşudan, hemcinsten, babadan vs. baskı görüp; sosyâl hayatta sırlı bir gülücükle gezmek yerine açığa çıkıp ses verelim. O saçları süpürge edip ömür boyu hem kendimize hem sevdiklerimize kahretmek yerine, güzelce taranıp işe koyulalım. Kol kırıldığında yen içinde kalmasın; koşup şifa bulalım. Çileyi övmeye hemen şimdi tövbe edelim... Medeni durumu, anneliği, kişisel becerileri, yaşı başı, boyu posu, işi gücü statüleştirmek gibi faydasız huyları süpürelim aklımızdan. 
Öz gücümüzün üstündeki tozları alıp hayata karışalım. Orada da çok işimiz var... 
Çocukların suskunluğuyla ilgili yandı yıkıldı ortalık. Bu suskunlukta, bu saklayışta bile biz kadınların payı büyük. Sokaktaki kadını rahatsız eden hıyar da, 'güzel' görünmek için çırpınan cânım genç kız da, el alemin hayatına takılıp kalmış mutsuz da, karısını-kızını ezen adam da ağaçta yetişmedi; biz büyüttük hepsini, biz kadınlar eğittik ellerimizle. Hepsinde payımız var; karanlıkta kaybolan seks işçisinin, hep başkasından medet ummayı huy edinenin, işinde gücünde ezilenin, canına kıyan trans bireyin, 'el alem ne der'cinin, zehir zemberek sözlere/sisteme boyun eğenin hikâyesinde payımız var... 
Kimimiz kariyerimize, eğitim düzeyimize, yaşam tarzımıza, o harika 'ben'imize konduramadığımızdan; kimimiz 'düzenini korumak' için, başkalarının ne düşüneceğine kafa yorduğundan vs... maruz kaldığımız/maruz bıraktığımız saçmalıkları saklıyoruz. 
Hem de öyle sadece erkek figürden değil, kendimizden, hemcinslerimizden de saklıyoruz sırlarımızı... Bir sırrın açığa çıkışı birçok ruhu özgürleştirir. Bu tecavüz de olabilir sözlü taciz de; ekonomik baskı da olabilir meslekî eşitsizlik de; kürtaj, hemcins baskısı, 'güzellik' mecburiyeti, ahlâki yargı vs... vs... Hepsi, hakkında konuşmayı dahi reddettiğimiz gizli saklı kutularda duruyor; iç gücümüzün ışıltılı anahtarları da... 
Kapıları açmaya kendi evimizden başlayıp sokaklara dökülelim...
Bunca sırrın, bunca birikintinin yüküyle yürümek yerine, acımadan tek tek dökelim eteğimizdeki taşları, özgürce hafif hafif uçuşsun eteklerimiz... Gerisini ancak bu şeffaflıkla hâle yola koyabiliriz...

Günümüz kutlu olsun...