Gel yavrum, gel. Madem senin de aklın dağıldı gitti; boş bulduğun bir yere otur. Nedim... Sen içini ferah tut. Suna dönecek. Kızım rakı getirin Nedim'e...
Suna çocuk yaştan beri çalışır. Hanım kadındır; on parmağında, on marifet.
Küçük bir kızken, güzelliğiyle bütün ilgiyi üzerinde tutan şımarığın tekiydi. Erkek dolu, kalabalık bir ailenin tek kızı olduğu için, hiç çabalamadan herşeye sahip olmuş şanslı bir genç kız oldu sonra... Herkes ne kadar güzel olduğunu söyledi, durdu. Sanki başka hiç bir şey 'olamazmış' , sadece 'güzel' olabilirmiş gibi, tek bir yerden baktılar Suna'ya. Derken herkes büyüdü, evini-barkını kurdu, gitti... Suna yaşlı ana, babasıyla kaldı koskoca evde. O ev de, Allah etmesin, nasıl yüksek tavanlı evdi yavrum. İnsanı her koridorda takip eden biri varmış gibi, korkudan hızla geçersin odaya. Neyse... Suna renkleri birbirine karışmış bu hayatın içinde, bembeyaz bir çiçek gibi kaldı. Ömrü boyunca susturulan aklı, her zaman bağlı kalan elleri kıpırdanmaya başladı. Cevher gibi kızdı, örttüler üstünü. Bir sabah 'ekmek almaya' deyip çıktı evden, daha da dönmedi. Becerisiyle, aklıyla hayata karışmak için düştü yola.
Haydi afiyet olsun yavrum... Yola çıkmasına çıktı da; nereye gideceğini bilmiyordu. Nereden bilsin; hep el bebek, gül bebek ... İyi ki karşılaştık, iyi ki. Merdivenin başında, elimde filelerle durmuş benim oğlanı bekliyordum. Baktım güzel Suna'm telaşla koşuyor yukarı. Düşün, bebeyken bile koşarken görmedim ben onu; kaç yıllık komşum. Rengi gitmiş, yumruğu sımsıkı. Tuttum getirdim eve. 'Bitti artık Nadiye Teyze.' dedi; 'Bundan sonra kimseyi istemiyorum; çalışıp üretmek istiyorum ben; evde silinip gitmek değil...' Düşündük, taşındık; kararlaştırdık. Kimseye ses etmeden terzi Suat'ın yanına verdim kızı. Bir becerikli çıktı; biliyorsun gerçi. Öyle kolay, kolay gelmedi bu günlere Suna. Şimdi diktiği değerli gelinliklere gelene kadar kaç kişinin söküğünü dikti. E ne oldu? Çalışıp didindi; kendi dükkanını açtı. Kendi gelinliğini dikip sana 'he' dedi... Sen de tüm sülalesi gibi 'güzelsin' dedin, durdun. Varlığına saygı göstermedin, doğruya doğru. Ailesi seninle yuva kurdu diye bağışladı kızın kabiliyetini... Elleri... En güzel yeri elleri Suna'nın. Hiç görmediniz. Dikerken nasırlaşan, iğne izleriyle, kumaş kesikleriyle dolu elleri güzel kızımın. Suna şimdi gitti ya... Ellerine teşekkür etmeye gitti. Hiçbirinizin göremeyeceği bir yerde kendini 'tamam' hissetmesi lazım O'nun. Ellerine ödül vermesi lazım. Dönecek, metin ol sen. Döndüğünde sen de iyi bak Suna'mın ellerine... Haydi afiyet olsun tekrar... Sonra Suna' mla yine gelin...
Yazılarda geçen olay, durum ve kişiler tamamen hayal(hakikat) ürünüdür. Cangama gözümde, aklımda, gönlümde canlanan 'şey'leri yazdığım bir köşe-i geyiktir...
13 Aralık 2012 Perşembe
ELLER, ELLER, ELLER.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder