18 Aralık 2012 Salı

BALONCUKLARDA HAYAT




16 yaşında bıyıkları yeni terlemiş bir oğlandı Semih. "İnsan var gücüyle zorlasa ne kadar çirkin olabilir? ... Ancak bu kadar..."  Hissi her sabah aynada asılı...
Zeki; çalışkan ve başarılı bir öğrenciydi.  "Sıkılarak öleceğim." yazıyordu her kitabın ilk sayfasında.
Aile büyükleri, öğretmenleri çok ümitliydi O'ndan. "Ümit mi? Konu ne?" lafı dilinin ucundaydı Semih'in.
Elleri beyaz; dedesinin saati bileğinde takılı. En sevilen torundu... Yürürken çizgilere asla basmaz, hata yapmayı sevmezdi. 'Agu' dediği andan bu yana, dünyaya her şeyin en doğrusunu yapmaya gelmiş gibi davrandı herkes O' na. Böylelikle, dışarıdan bakıldığında ideal insan gibi görünüp; kafasının yanından patlak veren dev bir baloncukta da, gerçekte olduğu kusurlu ve mutlu kişi olmayı öğrenmek zorunda kaldı. Ustalık gerektiren bu davranışı; dünyanın çeşitli yerlerindeki delilerden alkış aldı. Mesela annesi yeni bir bilimsel gelişmeyi detaylarıyla anlatırken, Semih hemen baloncuğuna kaçıp, ablaların uçuşan eteklerinin altından bakardı. Semih' e göre fırfırlı eteklerin moda olması daha büyük bir gelişmeydi. Ya da örneğin babası ile müze gezerken yine baloncuğa kaçıp, ormanlarda koşar, ağaçlara tırmanır, güzel bir kız için çiçekler toplardı. Öğretmeni ders mi anlatıyor? Hop! Baloncuğa: Bisikletiyle sahile kadar gidip, hızla üstündekilerden kurtulup, denize girerdi. Büyük halası sofra kurallarını mı anlatılyor? Hemen baloncuk! Manavın kızının memelerini ellerdi, doyasıya. 'Genç mucitler' yarışmasında ödülü verilirken; bütün ailesi göz yaşları içinde Semih' i alkışlarken; Semih. baloncukta bir atın üstüne atlayıp dört nala uzaklaşıyordu. Atı soluklanırken, Semih de ekmek arası bir şeyler yiyip şarap içiyordu.  Baloncukta gerçekte her kimse ve her nasıl kaba ve çirkinse öyleydi.
Dışardan bakıldığında notları çok iyi, odası da tertemizdi. Saçlarını kendi keserdi. Hatta ara, sıra kimseye söylememek koşuluyla annesinin, babaannesinin ve küçük kuzeninin de saçını keserdi. Saç kesmeyi çok ama çok severdi.
Sınav sabahı; içerikleri ve ölçüleri düşünülerek hazırlanmış kahvaltısını yaptı. (Baloncukta hava henüz aydınlanmamıştı.) Herşeye hazırdı; hazırlardı, ailecek. Dereceye filan girip, çok iyi bir okul kazanıp, ailesinin gurur kaynağı bir üniversiteli olacaktı.
Evden çıkarken aniden merdivenden yuvarlandı. Herkes paniğe kapıldı. Öyle hayati birşey olmadı ama; sınava da gidemedi elbette. Ailede bir öfke uyuşması yaşandı. Semih baloncuğunda şıkır, şıkır oynadı; lıkır, lıkır şarap içti.  Şarkılara, kadınlara, arkadaşlara, saçlara dolandı. Saçlar? Saçlar! Evet.
Semih bu salak sınava girmeyi zaten hiç istememişti ki. Hiç. Akıl ve ruh gerçekte ne istediğini bilse de; aralarında karar verip sonuca varana dek iş işten geçtiğinden; böyle durumlarda 'vücut' ipleri ele alırdı ya hani; yine öyle olmuştu. Semih' i, vücudu durdurmuştu. Şey gibi; susman gerektiği halde susmaya karar veremediğinde, sesinin kısılması gibi... Duymaya katlanamayacağın bir şey söylenirken, kulağının çınlayıp kısa süreli bir sağırlık geçirmen gibi... Annelik özlemi çektiğini kimseye çaktırmamaya çalışan kadının göğüs ağrıları gibi... Aslında hiç gitmek istemediğin halde, sırf önceden söz verdiğin için gitmeye hazırlanırken hastalanıp yataklara düşmen gibi...
Sorumluluk almaktan kaçan bir adamın bitmek bilmeyen sırt ağrıları gibi... İçinde sıkışan öfkenin, günlerce kanama geçirerek ancak dinmesi gibi... Canın acırken, iyi görünmek için  zımba gibi durduğunda-eşinden dostundan yardım istemek için- tüm yüzünün uçuklaması gibi... Sevgilisi tarafından kadınlığı aşağılanmış birinin, sabaha karşı yumurtalık ağrılarıyla bayılması gibi...Düğününden kaçmak isteyen gelinin, her gece 'ölüyorum' sanıp acil'e gitmesi gibi... Duyguğun an reddetiğin bir haberin hemen üstüne, için dışına çıkana kadar kusman gibi...
Sen sussan da vücudunun konuşması gibi işte... Öyle...
Semih sınava değil, hastaneye gitti. Vücudunun demek istediği şeyi dinledi. İyileşince de hemen saç kesmeye başladı. Herkes bembeyaz kesildi. Kimseye bu haberi duyurmadı ailesi.  Bu olay, babası belli olmayan bir bebeği gizler gibi, aile arası bir sır olarak kalacaktı. Ne ayıptı yahu!  Eyvah, utanç verici. Bu utançla Semih' i yurt dışına gönderdiler; pek de güzel oldu. Semih moda dünyasının aranan bir saç tasarımcısı olamasa da;  eğitim veren, sevilen,  güvenilir bir kasaba kuaförü oldu.
(Hala karısı gereksiz bir muhabbet açtı mı, hemen kaçar kafasındaki baloncuğa: Dağa, taşa tırmanır. Baykuşları filan kurtarır...)

Hiç yorum yok: