Vicdan toprağı çok verimli olan , çocukların sokakta
büyüdüğü, aşıkların birbirine mektuplar yazdığı, yetişkinlerin yalan söylerken
yere baktığı yerlerde yetişen bir meyveydi. Mevsimi yoktu, her mevsim taze
bulurdunuz yetiştiği yerde.
Kimi yerde ise öleli çok zaman geçmiş birinin, askıda kalakalmış içiboş bir gömleği gibi bir 'kelime' idi; batıl inanç olduğuna
inananlar vardı. Alkol ve keyif verici madde ile sakinleştirilebilen nesli
tükenmiş bir hayvandı. Yeter ki kimsenin gözü arkada kalmasındı, neden yük
taşınısındı kişi, neden… ‘Yakalım ağabeycim,yakalım’ dı…
Irksız, rengarenk ve şeffaftı.
Vicdan koca memeli,
geçmişte kalmış bir kadındı… Emekli ve iştahı açık bir balerin gibi
şişman ve beyazdı. Çünkü kederden
boğazı tıkananlardan değil, bilhassa üzüldükçe yemeye saranlardandı. Tatlı ve
patates kızartması en sıkıntı alıcı şifalarıydı; afiyet, bal, şeker olsundu.
Kibarcık ve cazgır kadın…
Kalabalıkta içine kapanık, birebir ilişkilerde öncü …
Sahilde unutulmuş evinde asaletinden hiçbir şey kaybetmeden
uyanırdı her sabah.
Uyumadan önce insanı dırdırıyla yıpratırdı. “N’olur beş
dakika daha” diye yalvarsa da insan,kolundan tutup, oturma posziyonuna getirene
kadar, aynı tonda 777 kez tekrar ederdi
ismini. Oturup yüzünü ellerinin arasına alan insan, uykusuyla vedalaşıp, Vicdan' ın
sesiyle sabahlardı.
Kimi insan, tüm bunların bir karabasan olduğuna inanmayı
tercih ederek uyanırdı yeni güne;
ki karabasana benzetilmek Vicdan Hanım için çok onur kırıcı bir
hakaretti; evet yaşlanmıştı ama gıcık Karabasan kadar da çirkinleşmiş olamazdı canım…
En zor hesaplaşılan yargıç kendi yargıcıydı herkesin; bu
nedenle çoğu insan işine çoktan son vermişti kalbindeki adaletin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder