14 Mart 2012 Çarşamba

VİCDAN HANIM YALISI


Vicdan toprağı çok verimli olan , çocukların sokakta büyüdüğü, aşıkların birbirine mektuplar yazdığı, yetişkinlerin yalan söylerken yere baktığı yerlerde yetişen bir meyveydi. Mevsimi yoktu, her mevsim taze bulurdunuz yetiştiği yerde.
Kimi yerde ise öleli çok zaman geçmiş birinin, askıda kalakalmış içiboş bir gömleği gibi bir 'kelime'  idi; batıl inanç olduğuna inananlar vardı. Alkol ve keyif verici madde ile sakinleştirilebilen nesli tükenmiş bir hayvandı. Yeter ki kimsenin gözü arkada kalmasındı, neden yük taşınısındı kişi, neden… ‘Yakalım ağabeycim,yakalım’ dı…
Irksız, rengarenk ve şeffaftı.
Vicdan koca memeli,  geçmişte kalmış bir kadındı… Emekli ve iştahı açık bir balerin gibi şişman ve beyazdı.   Çünkü kederden boğazı tıkananlardan değil, bilhassa üzüldükçe yemeye saranlardandı. Tatlı ve patates kızartması en sıkıntı alıcı şifalarıydı; afiyet, bal, şeker olsundu.
Kibarcık ve cazgır kadın…
Kalabalıkta içine kapanık, birebir ilişkilerde öncü …
Sahilde unutulmuş evinde asaletinden hiçbir şey kaybetmeden uyanırdı her sabah.

Uyumadan önce insanı dırdırıyla yıpratırdı. “N’olur beş dakika daha” diye yalvarsa da insan,kolundan tutup, oturma posziyonuna getirene kadar, aynı tonda 777 kez  tekrar ederdi ismini. Oturup yüzünü ellerinin arasına alan insan, uykusuyla vedalaşıp, Vicdan' ın sesiyle sabahlardı.
Kimi insan, tüm bunların bir karabasan olduğuna inanmayı tercih ederek uyanırdı yeni güne;
ki karabasana benzetilmek Vicdan Hanım için çok onur kırıcı bir hakaretti; evet yaşlanmıştı ama gıcık Karabasan kadar da çirkinleşmiş olamazdı canım…
En zor hesaplaşılan yargıç kendi yargıcıydı herkesin; bu nedenle çoğu insan işine çoktan son vermişti kalbindeki adaletin.

Hiç yorum yok: