28 Mart 2012 Çarşamba

EV ARIYORUM

Çok uzaktan gelen bi' ses... 
Bomboş evin içinde, yerini belli etmeden gezen, susmayan ses... Koridor, koridor peşinden gittiğim; aklımın içinden gelmediğini kendime kanıtlamak için yana, yana aradığım delil.
İlk kez girdiğim beyaz odanın içinde, yerde duran eski bir telefon... Arka koltukta unutulup, yokluğu günler sonra 'belki' fark edilen bir eşya gibi yerde duruyor. Ters dönmüş böcek gibi yerde debeleniyor. Bu evden kim gittiyse, bıraktığı boşlukla dahi konuşan bir kadın var. Telefonun içinde, bir 'an'da kalmış kadın: Ağlayıp, gülerek; özleyip, güzelleşerek; üzülüp, küçülerek; sır gibi çirkinleşerek ve en önemlisi, daha da önemlisi, susamadan konuşuyor. Susarsa ölür. Söyledikleri, içinde sessizce duramayacak kadar gerçek acılardan bir topuz çünkü; parlak sarı. Özetle; ben bu evi tutamam. 
Tutamam. Bu evdeki boşluk ve bu kadının özlem dolu acısı, ilk geceden yıllandırır, yıldırır beni. Başka ev gösterin bana, lütfen... Tamam mı? Ben, şey,  bi' de önden çıkabilirsem...  Oldu, kolay gelsin size...

Hiç yorum yok: