5 Şubat 2013 Salı

BAĞ 2



Kadın, gözbağı olmadan içinde gezdiği cam kulede, küçücük görünüyordu.
İkinci kapının önünde durdular.
Adam yine bağladı kadının gözlerini...
Yine kapının dışında kaldı...
Yine kadını gönderdi odaya.
Şimdi, gözle görülmeden keşfedilmeyi bekleyen yeni bir 'şey' var odada...
Kadın tüm kuvvetiyle soludu odayı önce. Bu koca solukla; nehirler, vitrinler, deniz canlıları ve rüyalar doldu ciğerlerine. Kısa bir tokluk; çok kısa. Vücudun bir parçası olduğu için hemen sindirilen hayat parçacıkları...
Nefesini tutarak; tüm seslerden saklanarak dinledi odayı... Önce mırıldanmalar işitti. Giderek kelimelere, sevgiye, öfkeye ve özleme dönüşen mırıldanmalar... Sessizlikle büyüyen bir ağız, dişler, dudaklar ve öpücükler. Bir adamın ağzını dinliyordu kadın. Kulağının dibinde, geri kalanı görünmeyen bir ağız? Evet.
Birden saçı duvara takıldı kadının. Duvardaki bir fotograf, yakaladı kadını saçlarından. Duvar, milyonlarca fotografla dolu olmalıydı, çünkü her bir saç telini tutuyorlardı. İnsanın gözüne ilişip, öylece askıda kalmış küçüklü, büyüklü görüntüler? Evet...
Ayakkabılarını çıkarıp odanın her noktasını adımlamaya başladı; çıplak ayaklarıyla dokunarak tanımaya çalıştı 'şey' i... Minik cam parçacıkları , tiz seslerle topuklarına battı... Kadın hiç aldırmadı.
Koşmaya başladı; ellere, topraklara, yabancı yüzlere basıyordu koşarken;
binalara, gemilere, bulutlara, zebralara değiyordu ayakları;
filmlerin, sayfaların, yemeklerin, izlerin üstünden geçiyordu.
Islak bir adımla duruverdi. Su çoğalıyor, bütün dünyadan yıkıyordu kadını; temizlenip şeffaflaşıyordu kadın. Su giderek yükselip, ayaklarını yerden kesti kadının... Yüzerek serinledi kadın; bebekleşti. Besbelli , gözyaşıydı bu!
Suyla doldu heryer: Oda, ağlıyordu. Şüphesiz bu 'şey', 'göz' dü.
'Göz!' diye seslendi kadın dışarıdakine. Kapı, güzel uykusundan uyanan bir çocuğun göz kapağı gibi aralandı: Taptaze. Yanıt, doğruydu... Şimdi? Sırada hangi oda?


Hiç yorum yok: