20 Ocak 2013 Pazar

YEŞİLGAM


Hızla önünden geçtiğim birsürü yer var... Şöyle bir durup baktığımda; sinemada yanlışlıkla yan yana denk gelmiş küs arkadaşlar gibi, bitişik ve öfkeli binalar. Uzalaşmasız, uyumsuz ve sıkıntılı. Yol üstünde bir pansiyonun, birbirine hiç benzemeyen misafirlerinin çöpleri gibi; bir yerde toplanmış uyuşmazlar. Bu çirkin yapıların içinde de biz... Rahatsız bir ayakkabı nasıl bütün günü zehir ediyorsa; bu çarpık yapıların içinde geçen zaman da hayatı zehir edebilir. Çocukluğu küçücük bir balkonda bisiklet sürerek geçen bir oğlan, büyüyüp sevdiği kıza çiçek verebilir mi? Toprağa hiç basmamış bir kedi, delinin teki olmaz mı? Penceren ile yeni bir duvar arasındaki mesafe 1 metreyken ne kadar hoşgörülü olabilirsin? 'Görüş' mesafesi bu kadar küçülen bir varlığın, 'bakış' açısı nasıl geniş olabilir?
Estetik çarpıklığıyla içimizi-dışımıza yansıtan şehirde; detayların ve anların derinliğinde ruhumuza yer açmak, ciddi bir iş bundan böyle...
İnsanların yüzlerine, daha da yaklaşıp gözlerine bakarak çoğalacağım. Yere düşmüş bir fotografın içinden gireceğim yeni bir dünyaya. Bir su damlasında yüzüp, saksıdan ormanı koklayacağım. Hayal gücüm delirircesine sızacak her aralıktan. Uzaktan gelen bir yemek kokusu, papatyalı bir patika olacak; yokuşu dolduran sel, tepesinde sarhoş olduğum bir şelale olacak. Herşeyin içini, taa içindeki kapıdan geçilen kapıları göreğeceğim.
Aklıma yer açmak için tüm geçitlerden izinsiz geçeceğim. Belki de pörtlek gözlü bir kadının yıllardır çiğnediği mavi bir sakızda, özgürlüğümü ilan edeceğim. O gözlerin neyi, kimi ararken yuvalarından oynadığını öğrenene kadar yaklaşacağım belki. İleri gideceğim; 'Siz! Siz kimsiniz? Bu sabah neden ağladınız!' diye soracağım belki kadına. 'Göremeyecek hale gelene kadar neye baktınız? Çabuk cevap verin!' diye sıkıştıracağım kadını. Böyle şeyleri merak etmemeyi öğrenene kadar dayak yiyeceğim belki kocasından. O bulanık halimle gözüme ilişen bir mazgaldan ilham alıp, bu şehrin bir de 'altı' olduğunu düşüneceğim. Kadın gidecek; ben iç açıcı bir yer görebilmek için, ellerimden başlayarak herşeye bakmaya başlayacağım. O'nu, Ora'yı görene kadar... Göz kesileceğim bundan böyle! Bütün hayvansı sezgilerimi geri kazanıp, bütün mistik güçlerimi keşfedip, alçak ve mükemmel bir varlığa dönüşeceğim. ... ...
-ki delirmeden,
eksilmeden,
ve hatta çoğalarak...
'çok' olarak...
susayarak...
yalın ayak, gözlerimi açıp; 'GÖRÜYORUM!GÖRÜYORUM! ' diye bağırabileyim. Sevinç gözyaşları içinde Tarık Akan'ın gençliğine sarılabileyim. Ağaçların arasında koşulan yılları çoktan kaçırmış bir yaşta olmanın acısını, bir gökdelenin tepesindeki havuzda Melih Kibar' ın şarkılarıyla çıkarabileyim. Votkam bol buzlu olsun bebeğim.


Hiç yorum yok: