Sıkıntı ve yorgunluk, oda sıcaklığında birbirine karıştı... Sen soluduğun havadan zehirlendiğini bilmeden, ne uykular, ne korkular, ne sabahlar, ne gelgitler yaşadın. Havaya dolan, rengi kaçık sesleri soludun; bilmeden; usulca.
Sonra...
Gezegenler kıpırdandı; başlı başına bir dünya olduğunu hatırlatan bir ışık geçti evin içinden. Bir kuklanın, kukla olduğunu anladığı andı. Heryerine dolaşmış ipler aniden gözle görünür bir hâl aldı. Özgürlüğünü ilân etmenin tam zamanıydı.
Adımların hafifledi, yeryüzü mavilendi.
Küçük bir kız çocuğu olup, her sabah pencereye koşup yazın yolunu gözlemeye başladın. Sabırsız, neşeli, turuncu ve 3 yaşında bir kız. Mektup bekler gibi yazı beklemeye başladın. Her sabahın sorusu: 'Anne yaz geldi mi? O' nu çok özledim!'
İplerinden sökülmeye başladın.
Önce eşya ile ilişkiyi çözdün. Eşya ile iletişime geçtin. Objelerin yerlerini değiştirdin; topluca çöpe atılanlar oldu, yer açıldı. Kendi güneş sisteminde, kendi yörüngene zıpladın.
Kapılar açıldı.
Sadece duymak istediklerine açık olan kulakları, hepten işitme kaybına uğrayanlar dışarıda kaldı...
Paralelleri ve meridyenleri sevgi sarhoşu edip, yepyeni bir zaman dilimi yarattın.
Dondurmalı, çikekli ve çikolatalı bir tat yarattın.
Eve ışık vurmaya başladıkça renkler ve sesler çoğaldı; yumuşadı: Uçucu bir sevgi herşeyi ve herkesi kutsadı. Çilek kokusuyla büyüler yaptın.
Durduğun yerde ve kendiliğinden bir gelin çiçeği düştü kucağına ve sen bunun anlamıyla yeni bir mevsime başladın. Yıldızlar ve papatyalar uçuştu saçlarından.
Tanıştın.
Kuvvetli ve koruyucu dokunuşunla bir sevgiye sevgi kattın.
Bardaklarda ikram edilen müziğin serin buğusu masanın üzerinde küçük ve iyilikle dolu bulutçuklara dönüştü...
Kendine 2 numara büyük gelen bir çift ayakkabı giyip, yeni ve büyük hayatına adım attın. Ayakkabılar seni bir yerlere götürdü; hiç ses çıkarmadan keyfine baktın...
Şarkılardan örülü bir salıncakta sallandın.
Kelimelere zaman tanıdın; bir şapkanın altından düşünce baloncuklarını üfledin.
Kendini, yaptığın ve yapmadığın şeylerin öfkesiyle, dövdün. Hem de öyle,böyle değil; kafan, gözün, dişlerin dağılana kadar yerlere atıyorsun kendini: göz göre göre, bir evden dayak yedin. Çok rahatladın.
Bir şiirin içinden küçük bir kuş gibi kaçtı öpücük, dudağına kondu: Saçlarından uğurböcekleri uçtu:
Bisikletli bir çocuk, iki elini birden bırakıp bulutlara uçtu.
Ayaklarının arasından trenler geçmeye başladı, yeşile dönerek...
Hayatının her yerinden geçecek bir akerdeon sesi kazandın. Bundan böyle, senin sokaklarından geçecek yabancı bir çocuğun, notalarındansın.
Beklenen herşey ve herkes yola çıktı. Yaklaşanlar ve hatta kapıyı çalanlar oldu. İnancınla dost oldun.
Aşk; uykulara, duygulara, ülkelere ve pembe perdelere değerek, yol aldı.
Bir kedinin rüyasında insanlar karşılaştı.
Büyü yaptın. Tuttu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder