-Suya anlattım...Gözlere nereden dolar, kalbi hangi eliyle sıkar, bilmiyorum...
Aklın içine nereden sızar kabus?... Bilmiyorum.
Peş peşe birkaç gecenin rengine, uykunun soluğuna nasıl karışır? Hangi kapıdan?Kalbim, evi koşarak terk edecekti,of! O neydi öyle ya!
-Kapı mı?
-Evet; kapı. Bir girişi, bir başlangıcı, bir nedeni olmalı. Hiçbir korku kendiliğinden büyüyemez bir kalpte. Aklın içindeki kalıntıları takip ederek mi bulmalı kapıyı, yoksa kabus kapının ta kendisi mi? Bilmiyorum. Yerini, zaman dilimini saptayamadığın bir kaygının peşinden gidebilmek için hangi izleri takip etmeli?
Sadece korkup geçmeli mi?
Sana soruyorum kabus! Geçmişten mi gelecekten mi geldin? Şimdiki zamandan bir üzüntü aralığı bulup fırsatçılık yaparak evime mi girdin?! Alçak!
...
-Kendine gel oğlum; al bi' su iç... Ekmek arası bi'şey getireyim mi sana? Bi' açıl... Ha kuzum? Öyle şey, şey konuşmalar filan...-'Keçiboynuzu' pekmezi Mehmet.
-Anne sus, tamam.
-Anlat bakayım; ne gördün kabusunda?
-Suya anlattım, dedim ya anne... Savdım başımdan...
-Neyse, ne! Seni büyütmüş belli ki... Uyu da büyü, diye boşuna mı diyorum yıllardır? Bak, bir kabus kaç yıl aldırdı sana. Aslan oğlum benim.
- Anneme de bak.
-Ne?
-Belki sonra anlatırım ne gördüğümü.
-Sen bilirsin, yatarken keçiboynuzu pekmezinden bir kaşık iç, unutma.
-Olur, iyi geceler anne...
...
-Anne? Koridorun ışığı açık kalsın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder