18 Ekim 2012 Perşembe

HANGi?




İçi karanlık bir vagon durdu herkesin önünde...
Neyi beklediğini unutan kalabalık ilk adımını attı içine; sırf kapı açıldı diye.
   Bir erkek çocuk koptu içlerinden 'durun' dedi en kahraman sesiyle.
'Bakmadınız bile trenin nereye gittiğine!'
Ses kayboldu raylarda;
doldu kalabalık gittiği yeri bir tek kendi bilen vagona.
Komik mi komik, deli mi deli bir bir uğultu kaldı durakta.
   Bir de Barış adında bir oğlan çocuk: ismi bir salıncakta...
Barış, ismiyle müsemma bir ferahlıkla koşarak çıktı merdivenleri.
Şimdi hangi eve girmeli?
Bir suskunluk bulup sevgiyle çözmeli küslükleri...
Küsüldüğü bile unutulan gizli yerleri,
birer birer gezip temizlemeli...
Bir pencereden girdi içeri.
Evde iki kişi...
Biri ayağı kaymış bir peri; diğeri aklı karışık bir pelerinli seferi...
ama ikisi de korkmuş; her hallerinden belli...
Barış sordu: 'Hanginiz çağırdı beni?' ... 'Ben! Ben! ' diye seslendi kedi.
Barış ile kedi sessizce çaldı zilleri...
Peri ile Pelerinli' nin titredi sesi...
Birdenbire köprü doldu evleri... Köprü oldu elleri...
Öyle çabucak dinmedi kimsenin bulanık denizi tabii...
Barış ile kedi izledi:
Hiç değilse şimdi tatlı bir köprünün üstünde el eleydi Peri ile Pelerinli...
Athol Fugard'ın da dediği gibi "sessizlik bazan 'beklemek' demekti"...

Hiç yorum yok: