9 Kasım 2012 Cuma

SEZ

Ankara'dan...



Yaslandı arkasına küçük bi' çocuk... Kaldırıma şortundaki ev kokusunu bulaştırarak, kolunun altında çizgili bir top... Arkasına yaslandıkça, kesik nefesiyle soluklandıkça uzadı hayatla arasındaki yol... Çocuk baktıkça derinleşti resim: Bak, bak bitmez... Sesler şarkılara dönüştü; ağaçlar umutlara: Kuşlar pencerelere üşüştü... Biraz daha yaslandı çocuk, topu birden yuvarlanıp gitti... Kolu boşa çıkıverdi.
Canının acısını, çamurdan pastasıyla bastırdı; dünyanın en tatlı pastası... Sırtını ağaca bastırdı; tüm gücüyle. Kalkıp gitse yoldan çıkar, kaybolur diye iyice itti kendini toprağa. Çocuk en uzak yerlerden bakıp yasemin kokusuna bıraktı aklını...
Kaygılarını bir yaprağa sakladı; belki bir haber gelir de çiçeklenir diye...
Bir okul dağıldı, çocukların sesleri köpürüp evlere doldu. Bizim çocuk bi' anda yaşını, başını almış biri oldu. Saçını, başını yolmuş; endişesini, korkusunu bir küfeye doldurmuş bir yol yorgunuydu. Gülüşünü, dimdik yürüyüşünü de ceplerine doldurmuştu. Şekerler ve ümitler birbirine yapışıp kocaman bir ses olmuştu. Şimdi bildiğiyle bilmediğiyle, nereden geldiyse bir cesarete tav olmuştu. Kalktı yaslandığı yerden... Yolunu buldu...


Hiç yorum yok: