4 Aralık 2013 Çarşamba

BALIKLAR ÂLEMİNDEN MÜJDE (!)

Büyük mü büyük bir okyanusta, türlü türlü, rengârenk balıklar yaşarmış... Çok şanslılarmış: Okyanusun derinliklerinde, yeryüzünde asla rastlayamayacağımız renklerde bitkilerden olma merdivenleri, duvarları ipek gibi mağaraları, ışıl ışıl kayalıklardan evleri, ruhları yıkayan kumlardan sokakları ve elbette neşe dolu hava kabarcıklarından balonları varmış... 
Birbirine hiç benzemeyen milyarlarca balık birarada mutlu mesut yaşarken, insan eli değmiş sulardan kaçan arazlar okyanuslara da akmış... İnanır mısınız, insan suyu, cennetin odalarından biri olan bu eşsiz dünyaya bile korku kırıntıları ve sıkıcı mı sıkıcı tabular salmış... Ya...  Zamanla biz insanlarda olduğu gibi onların da arasında fikir ayrılıkları, jenerasyon çatışmaları, klişeler, hiyerarşiler ve vahşet çoğalmış. İnsan suyundan geçen onlarca çirkin insan huyundan biri, şu sıralar ortalığı birbirine katmış: Yaşlı balıkların toplandığı bir deniz mağarasında, büyükler konuşur, küçükler aval aval bakarmış. Büyükler, 'kaçan balık kovalanır' tabusunu gençlere anlatır, modası geçmiş hava kabarcıklarıyla beyin yıkarlarmış. Onların suçu değil tabii; sonuçta bu klişe asırlardır dilden dile, gönülden gönüle dolaşan beylik bir lâfmış... 
Tam da o günlerde gönlünü miniminnacık bir kadına kaptıran delikanlı bir balığın, işveli canânının gönlünü kapmasına ramak kalmış. Yeşilli morlu delikanlı balıkla, mavili pembeli işveli miniminnacık kadın birbirine pek yakışmaktaymış. Eh, delikanlı, kadının aşkını yakalar gibi olunca heyecanlanmış ve biraz şımarmış. Büyüklerin de buyurduğu gibi kaçıp kovalanmak için yola koyulmuş. Arkasına baka baka kaçmış. Gelen olmamış... Mercanların, gümüşlü sarılı balık sürülerinin içinden geçmiş... Hem havalı, hem endişeliymiş... 
Yavaşça gözden ve gönülden kaybolmuş. Büyük balıkların şehirlerinden, bitkilerinden canını kurtarmış ve yeşilli grîli sulara düşüvermiş. Burası da nereymiş? Biraz dinleneyim derken kendini kaçan balıkların biriktiği bir sosyâl âlemde bulmuş. Renkleri bulanık, akşamdan kalma, pulları izmarit gibi yerlere saçılmış balık yığını dans etmekteymiş. Profil fotografları, 'bi kahve içelim' , 'selâm naber' lâfları, ortalıkta kokular yayarak uçuşmaktaymış. Suyu bulanık bu mağarada gülen yüzler, boşalmış gözler, 'carpe diem'ler ve acıklı hafıza kırıntıları varmış. Bizim delikanlı ağlamaya başlamış. Kendini henüz kaybetmemiş geçkin bir abla balık yanına yanaşmış. "Hoşgeldin delikanlı, sakın bana 'kaçan balık kovalanır' yalanına inanıp buraya düştüğünü söyleme..." Alı al moru mor geçkin kadın kabarcıklı bir kahkaha patlatmış çünkü bizim delikanlının solungaçlarındaki acıklı hâl, yaptığı hatayı anlatmaktaymış. Kadın devam etmiş. "Geç olmadan geldiğin yere dön ve onlara gerçeği anlat aşkım. " Delikanlının kulağına birşeyler fısıldamış. Gözleri yuvalarından oynayan delikanlı var gücüyle yüzmeye başlamış: Tabuları, yalanları aşmış; dedikoduların arasına dalmış; boş lâfları geride bırakmış; aydınlanmış... Çok ama çok telâşlıymış; biraz sakinleşmek için gökkuşağını kıskanıracak renklerde bir kayalığa yaslanmış. Kayalık aniden kıpırdamış; bu şey, ömründe ilk kez gördüğü bir deniz canlısıymış, mahcup vaziyette uzaklaşmış... Nihayet bıraktığı şehre, bilgelik taslayan büyüklerin kıraathanesine ulaşmış. Cesurca bağırmış; herkes O'na bakmış. 
"Beni dinleyin ağalar, efendiler! (Bu komik hitap şekline kendi bile şaşırmış.) Girdaptan size haber getirdim. Kaçan balık artık kovalanmıyormuş. Bu külliyen yalanmış, yalan!  Kaçan kaçtığıyla kalırmış. Kaçışlarla sınanan sevgiler sınıfta kalırmış. 'Kaçana saygı, kalana sevgi.' diye bi slogan bulmuşlar. Kaçış, bilgece nedenlerle değil de, bilgelik kisvesi altında  kovalanmak için yapıldığında gülünç bi eylemmiş. Çok gülüyor ve basitlik yüzünden bırakılmanın üzüntüsünü gerçeklikle siliyorlarmış. Ya... '
Hepsi değil ama işte, anlayan anlamış. Delikanlı balığımız can havliyle miniminnacık kadınına doğru koşmaya başlamış. Her yerde aradıysa da anlamış; kadını çoktan elden kaçırmış... Olsun, çok ama çok önemli bi hayat dersi almış... Bu arada neyse ki 'balık hafızası' denilen şey de basbayağı dede yalanıymış. 




Hiç yorum yok: