27 Kasım 2013 Çarşamba

ARNAVUTKÖY'DE AŞK BAŞKADIR



                                                                                                 FİKRİ

Sadece yetiştiğim tirene binerim. Ne bir otobüsün peşinden koşarım ne de bir kadının... Ben kendi müziğimle yürür giderim, vardığımda ne bulursam 'benimdir' derim... Ben Fikri. Açık konuşmak gerekirse şu hayatta en çok kendimi severim. Üç çocuğum ve can yoldaşı hatunumla Arnavutköy' ün eskilerindenim. Ben zanaâtkârım efendim; çocukluğumdan beri elimde suç aletlerim, türlü türlü tabelâ üretirim. Adını yazdığım berberler, pastaneler, kıraarhaneler, şekerciler İstanbul' un heryerinde şıkır şıkır işler. Elim uğurludur övünmek gibi olmasın. Bazılarının ne iş yaptığını bile bilmem; son ütücü meselâ... meselâ 'papağanları koruma derneği' ... Neyse... Eh  anlattıklarımın ilginç bi yanı yok değil mi?. Niye anlattım o zaman? Şöyle söyleyeyim; bundan birkaç ay önce, kırk yıllık komşum, çocukluk arkadaşımın hanımı, mahalle ahbabım Münevverle gözgöze geldim. Ne yalan söyleyeyim, günahı boynuma; Münevvere o anda tutuluverdim. Fikri' ydim; Fikri Firâr oluverdim... 

MÜNEVVER

16 yaşında mahallenin en yakışıklı oğlanıyla evlendim. Sevdim mi?... O yaşımın aklıyla, evet sevdim. 4 tane aslan gibi oğlumuz oldu. Söylemesi ayıp mükemmel bi anneyim. Her birini en az 2 yaşına kadar emzirdim. İlkini everdim, şimdilerde ikincisini evermek üzereyim. Eşim çalışkan, temiz adamdır. Sormayın pek de kıskançtır; perdeyi aralık bulsa ortalığı ayağa kaldırır. Zaten bir tek bana bağırırken heyecanlanır; çok ama çok sakin bir adamdır. Çocuklar elden çıkıp da eve keskin bir sessizlik bastırınca başladı kafam kuruntulanmaya. Efendim ben televizyon seyretmeyi, hanımlarla boş muhabbeti ve şeftâliyi hiç sevmem. Bir sefer büyük oğlan bir kız getirdi eve; konuşkan, erkek gibi ve kıpırdak bir kız. Pek sevdim. Giderken kitabını unutmuş sedirde. Şöyle bir kurcalayayım derken çoktan akşamı etmişim; ne yemeğe el sürmüşüm ne de evin işine. Kitabın adı Raziye; Melih Cevdet Anday yazmış. Adam bilge mi, âlim mi, peygamber mi ne... Her lâfı işledi içime. O gün bugündür elimden kitap düşmez benim. Ömrüm Arnavutköy' deki mahallemizde geçti; şehrim de ülkem de dünyam da mahallemizden ibaretti; gözüm kitaba ilişene kadar...
Eşim, oğlanlar dalga geçti durdu; sonra da evde bana karşı bi saygı duruşu oldu. Elim pek lezzetlidir. Taş kaynatsam şapur, şupur yersiniz evlâdım. Şimdi bu kadın niye durduk yere kendi sıkıcı hayatını tasvir ediyor diye düşünüyorsunuz. Düşünmeyin yavrum ben söyleyeyim; bundan birkaç ay önce, kırk yıllık komşum, çocukluk arkadaşımın beyi, mahalle ahbabım Fikri'yle gözgöze geldim. Ne yalan söyleyeyim, günahı boynuma; Fikri'ye o anda tutuluverdim. Münevver'dim, Mücevher oluverdim...

İKİSİ BİRDEN

Mahalle uykusundan uyanırken, dükkanlar serin ve mavi sabaha açılırken,
Yağmurla güneş sokakta ip atlarken,
Kimsecikler, kimsecikler yokken birimiz pencereden bakar, birimiz boş dükkânın önünde halâ rüyasındaki sesleri işitirken gözgöze geldik...
Aylar oldu; konu komşu hâlimizi duydu; kimse açmadı konuyu... 

FİKRİ
Yarın taşınıyor Münevver mahalleden...


Hiç yorum yok: