25 Aralık 2013 Çarşamba

PEMBE VE BUZ GİBİ

-Merhumu nasıl bilirdiniz?
-İyi...
Sıradan bir cenaze diyalogu. Acıklı. Klişe. Sert. Soğuk ve kırık.
Fakat Mehter Amca'nın cenazesinde ancak filmlerde görebileceğimiz bir sahneye şahit olduk. Uzaktan bir akrabamız olan Mehter Amca'nın cenazesinde tesadüfen bulunmama rağmen aniden unutulmaz bir gün yaşayıverdim. Hayat... Cenazede aşık oldum. Elbette canlı birine... Ne diyorum ben? Duyarsız gibi görünen lâflarım için bağışlayın. Yıllardır 19 yaşındayım, halâ dişlerimde tel takılı ve ölümün soğuk yüzünün etkisindeyim. 
Sabahın erken saatlerinde üzgün ve yaşlı bir kalabalık mezarlıkta belirdi. Hızlıca karalanmış bir çizim gibi belirsiz, buğulu ve grilerdi. Mehter Amca' yı toprağa verip dualar ettiler. 
Ardından o bilindik soru geldi; her şeyin bittiğini hatırlatan ve geçmişi temize çeken soru:
'Merhumu nasıl bilirdiniz?' ve tabii o bilindik cevap: 'İyi!'... Fakat cevabın arkasında duran buz gibi sessizlik 'Bir dakika, eklemek istediğim bir şey var!' diye yükselen bir sesle eriyiverdi. O ses... O yakışıklı, o uzun boylu, o ışık saçan ses... Bir delikanlının sesi... Mis gibi bir takım elbisenin içinde, hayattaki her şeyin üstesinden gelebilecek gibi duran bir delikanlı... Şaşkın ve şuursuz bakışların ortasında duran renkli bir abajur sanki! Herkesin ilgisini yakaladığı an başladı konuşmaya. 

- Hepimiz için zor bir gün, biliyorum... Fazla vaktinizi almadan değerli manevi babam Mehter Bey'e huzurlarınızda teşekkür etmek isterim..
Ay çok güzel konuşuyorsun, hiç susma prens...
Ben Nihat. Mehter Bey çocukluğumdan beri öz babamdan daha çok babalık etmiştir bana. Herkes O'nun  yalnız ve huysuz bir ihtiyar, sıkıcı bir matemetik öğretmeni olduğunu sansa da O, şefkâtli bir dahiydi. Matemetiğe hayatın içinden bakar ve yaşardı. Sayesinde en iyi okullarda okuyup, dünya çapında araştırmalara dâhil oldum. Hakkını ödeyemem. Sadece O'ndan aldığım bayrakla, birilerine yol göstermeyi sürdürmek gelir elimden.
Hemen aralarında konuşmaya başladı benim gıcık halalar. Susun! Aşkımı dinliyorum...
Mehter Amca evine benden başka misafir kabûl etmezdi. Kırmızılı, beyaz püsküllü evi ile yöresel bir noel baba gibiydi. Bu söylediğimi duysa hem kızar hem gülerdi. Kimseyle polemiğe girmeyen bir milliyetçiydi. 
Yaşlılığında tam bir beyefendi, gençken bıçkın delikanlı olan sıradan bir erkekti. Asuman Hanım, eşiniz de burada lütfen bağışlayınız ama Mehter Amca ömrü boyunca bir tek sizi sevdi...
Şok!Şok!Şok!... Aha! Asuman yenge ve eşi didişerek gitti... Konuş sevgilim, hayat ölümün ayak ucunda seninle güzelleşti.
Evinde tarih kokusu, lokum tadı, pudra şekeri, acı kahve ve gizli bir rakı rengi gezerdi. Bana çok şey öğretti... İçlerinde en önemlisi şu cümleydi: "İki nokta arasındaki en kısa mesafe 'doğru' dur."
Yani?
Doğru, iki insan, bir insan ve bir hayâl, bir kedi ve bir sokak... aklınıza gelebilecek her iki şey arasındaki en  kestirme yol yani...
Huzur içinde yatsın... Hocam çok ama çok kıymetliydi...
Ağlıyor!!! Canım sevgilim... A! Yaşasın! Herkes dağılıyor, baş başa kalacağız şimdi!... Ah!... Nihat... Yaşıyor olsaydım beni severdin değil mi?... Olsun, sayende öldükten sonra  da olsa âşık oldum rüyalarımın prensi... Mehter Amca' yı her ziyaretinde görürüm seni değil mi? Sık sık gel e mi? 

Hiç yorum yok: