2 Ekim 2013 Çarşamba

ŞEYTANIN ARMAĞANI



Hediye Hanım, ölümünden 1 saat önce içindeki kötülükten kurtulabildi. 1 saatliğine de olsa gönül rahatlığınu tadabildi; açıkçası kimse daha fazlasını hak ettiğini düşünmedi... 
Hediye Hanım' ın becerikli annesi, belli ki doğurduğu iblisi, sandı Tanrının kendine bir hediyesi... Neyse... İsmiyle böyle uzak düşen tanıdığım ilk  insan... Hediye Teyze... 
Şimdi ölünün arkasından kötü konuşmak hoş olmaz, bu yüzden olayları olduğu gibi, yorumsuz anlatacağım...
Hediye 5 kardeşi arasında tek kız çocuk olarak büyüdü... 2-3 yaşına gelip konuşmaya-yürümeye başladığı an kendini belli etti. Her çocuk gibi minik ağzından çıkan ilk kelime 'anne-baba-dede vs...' gibi sevinç uyandıran bir kelime değildi. Ağzından duyulan çıkan ilk şey ağabeyinin dayak vesilesiydi: 'Ömer, bundan, püfff püfff!' ...Cümleye eşlik eden minik parmağıyla da sigara göstererek ailesiyle ilk diyaloğu bir ispiyon olan bir kız çocuğu... Elbette 3 yaşında olduğu için herkesi güldüren ispiyonlar oldu herbiri. Fakat büyüdükçe açığa çıkardığı gizler de büyüdü Hediye' nin... Komşu teyzenin yıllardır birktirdiği paranın yerini söyleyiverdi bir kez ulu orta meselâ. Kadıncağız o parayı tam 16 yıldır kimselere belli etmeden, çekip gidebilmek için biriktirdiği için Hediye' yi asla affetmedi... Artık kimse affetmiyordu Hediye' yi. Ara sıra yalan ispiyonlarla da korkunç sonuçlara vesile olmaya başladı hasba. 'Dayımı bir adamla elele gördüm!' dediği gün, 9 kişi öldürürcesine dövdü dayısını, Hediye üzülmedi. Varmış böyle insanlar, demek ki... Doğuştan zarar vermeye yetenekli... Dayısıni kimseyle el ele görmemişti; ama velev ki görseydi! Yani...
Hediye 16 sına geldi... Mahalleye misafir gelen bir genç adam kötü kızımızı beğendi. Öyle beğendi ki söylenen herşeyi bir kenara itip Hediye' yi alıverdi. Nami Efendi... Yakışıklı, görgülü, naif bir beyefendi... Ah! Neden ömür dostu olarak Hediye'yi seçtin cânım efendi! Neyse... Hediye aslında ne kötü, ne kötü niyetli; doğuştan gelen üzüntüsü sayesinde iflâh olmaz bir ispitçi. Sırları açık edip akışı bozma konusunda pek becerikli... Hediye... Tabii ki Nami Efendi' yi de rezil etti... Evlenince taşındıkları yer sessiz ve ağaçlı bir muhitti... Hediye gündüzleri evde, geceleri pencerede kendini yiyip bitirdi. Neden mi? Etrafta sır, söz, yıkım eksikti. 
İncecik çevik vücudu, dümdüz uzun saçları ve iri memeleriyle güzel ve gencecikti. Bütün öfkesinin çirkince patlak verdiği yer burnundaki sert kemerdi... Çocukluğundan bu yana kimsenin kendisini sevmesine müsade etmeyen Hediye , ıssızlıkla kendini iyice dinledi; karar verdi: Nâmi Efendi' nin sevgisine boyun eğecekti. Evet, kötülükten beslenenler için sevgi 'boyun eğilen' bir şeydi... Gel zaman git zaman karılı-kocalı mutlu bir aile resmi çizildi. Sevgi, kötülüğü ehlileştirebilir miydi? Belki... Derken bir sabah eve müjde geldi; Hediye tamı tamına 4,5 aylık gebeydi. Bebek! Bebek kötülüğü ruhtan silebilir mi?! Zamanla herkes görecekti. Nâmi Efendi, Hediye' ye olan inancını hiç kaybetmedi. Fakat Hediye halâ üzgün birini daha da üzme, 
cesaret edemediği şeyleri yapanların hayatında keder arama,
toplum içinde insan kırma,
birinin en hassas sıkıntısına parmak basma,
ağlayan birinin içindeki umut kırıntısını katletme gibi eylimlerdeydi... Nihayetinde bebek dünyaya geldi; dünyalar güzeli kızın adı Nafile' ydi. Eh, Hediye gibi biri bebeğini tamı tamına sevecek değildi; sevemediği gibi,  kızı isminin boşluklarla dolu manâsına hapsetmeyi seçti. Nafile... Çiçek gibi ve temiz kalpliydi. Nafile' yle birlikte vücudundan sökülüp çıktı iyilik filizleri. Hediye yeryüzünde kendisini seven tek insanı, Nâmi Efendi' yi ihbar etti. Ya, evet... Söylemiş miydim, Nâmi Efendi kendi çabalarıyla mülteci öğrencilere küçük bir öğrenci evi temin etti. Bu evde çocuklar güvenle ve iyi bir eğitim eşliğinde yaşayıp gitmekteydi. Fakat devlet meselelerindeki karışıklık  yüzünden bu olay illegâldi. Hediye' nin çirkin eli o eve de değdi... Nâmi Efendi hapse girdi, Nafile kızımız 15 yaşında evi terk eyledi. Hediye artık geleni geçeni iki lâf etmek için yoldan çeviren yalnız biriydi. Kendini iyi hisseden birinin kalbinden tüm ümitleri sökmeden edemezdi. Büyüklü küçüklü felâketlerin baş nedimesiydi. Nâmi Efendi' nin gidişiyle eve doluşan konuyu komşuyu da canından bezdirmemiş miydi? Yeni boşanmış bir taze, zaten kaygı içinde, kulağına korkunç şeyler fısıldadı Hediye; kız daha evine gidemeden kaldırıldı hastaneye... 
Can güvenliği için adres değiştiren halasının yerini belli edip, eski eşi tarafından sakat bırakılmasına da neden oldu Hediye...
Bir cenazede, onca acının kederin içinde 'hırsız' diye iftira attı bir yeni geline... 
Vesaire... vesaire... 
Geldi 78ine Hediye; aslında çok da yaşlı olmadığı hâlde, sanırsın kadın 98inde; içi pek kirli de...
Öyle bildiğimiz hikayelerdeki gibi acılar içinde filan değil de, bolluğun rahatın içinde yaklaştı ölüme. Bir iyilik geldi ansızın üstüne, ölümünden sadece 1 saat önce kalbi sevgilendi delice... Kimse göremedi son anda kadına gelen insaniyeti... Öylece kötü doğup, kötülüklerle hayatları bozup, sadece 1 kez sevilerek evinde öldü ... Hediye... 

Hiç yorum yok: