23 Ekim 2013 Çarşamba

HEY SEN! ŞİMDİ KULAKLARINI AÇ VE BENİ İYİ DiNLE DOSTUM, YOKSA PİŞMAN OLURSUN. BU ELİMDE GÖRDÜĞÜN TÜFEK 36 KALİBRELİK Bİ CASTELLO!





















Sevmeyi şarkılardan öğrenen bir kız çocuğu, eserin gerektirdiği gibi 'sevdiğinin ismini, mendile işledi, yaleleyli!' ... Gülmekten ve hatta çok büyük bi şefkâtle gülmekten başka bişeyle karşılanamaz bu saf sevgi... 
Bu sevginin saflığı gittiğinde, 
bi sabah deniz gökyüzüne dökülüverir;
Bi gözyaşı damlası, gezegenlerin arasına karışıverir; 
Hayatından vazgeçmiş yunuslar yıldızlara atlayarak toplu intiharları başlatıverir... 
Bulutlar ağaçların altında kalıp can verir... 
Ve - inanılmaz ama- bazı yerlerde  bi binanın tepesinden atılan bozuk para, düşerken eşsiz bir cinayet aletine dönüşür, saf sevginin son temsilcisilerden nadide bi gencadamı öldürüverir... 
Elmaya olan sevginde;
Kurşun kaleme ya da büyük halana duyduğun sevgide;
adını hatırlamadığın ilkokul arkadaşına ve bi kafenin masaörtüsündeki renklere duyduğun sevgide,
Bi fotografa ve buzdolabı kutusundan çıkan plastik baloncukları patlatmaya duyduğun sevgide
karpuza ve ayaklarını kuma bastığın âna duyduğun sevgide,
İsmini sevgilinden duymaya ve kahvenin yanında dondurma yemeye olan sevginde,
Çıtçıtlı gömlek iliklemeye ve ailene olan sevginde, 
patlayan şekere ve müziğe olan sevginde,
İşine ve bi kapıya olan sevginde böyle bi saflık varsa hâlâ sende iş var demektir. Devam edebilirsin bebişim. 

Hiç yorum yok: