5 Ağustos 2013 Pazartesi

ZURNA

Sen bi damlasın. Duru, baloncuk gibi, içi en kutsal suyla dopdolu bi damlacıksın. Ne sandın? ... 
İçinde bitanecik soluğu olan bi boşluksun, tertemiz. Ne sandın? Öyle 'ellerim, ayaklarım var' diye;
'sorularım, küfürlerim;
dualarım, tekerleklerim var' diye;
'zillerim, dikenlerim var,
sırtımda atkım, ayaklarımda kunduralarım var' diye insan mı sandın sadece kendini?
Tatlısın ve çocuk. 
Sen bi damlasın. Bu yeni bilgiyle dünyamıza hoşgeldin ya da geleceksin... 
Güzel geçirdiğin bi günün sonunda, üstün başın batmış hâlde eve dönerken, sokakta oynamanın 5 yaşında yorgunluğu oluyorsa üstünde buraya gelmek üzeresin. 
Belki bi tokatla, 
belki bi şakayla,
belki...
Hiç ummadığın bi anda,
seninle konuşan bi aynayla,
ayvayla,
belki göğüs kafesine birden dolan taşlarla,
belki uyanıp yediğin bi macar salamıyla,
saçlarınla,
kahkahanın ortasında geleceksin.
Ne sandın?
Anahtar sözcük 'çıt' diye düşecek çenene belki...
'Pıt' diye bi damlaya dönüşeceksin.  (küçük harfli ve incecik bi 'pıt')
Bu da senin sihrin... Sevin. Aslında sen sandığından daha değerlisin. 
Ne sandın?
 


(Ama sadece bi çocuğun görebildiği kuşu, çocuk sana 'bak, orada işte!' diye seslendiğinde göremiyorsan artık, damlacığa dönüşmene daha çok var demektir. (gülümseyerek) Hadi... Gel... Su çok güzel... )

Hiç yorum yok: