Tüm gezegenlerdeki hayatı hafifleterek uçuşan bu çocuk, güzeller güzeli Ahu' ydu...
Ayaklarının altı acıyarak yokuş aşağı bıraktı kendini. Minicik saçları, kirpikleri ve bacakları neşeli ve kendinden emindi. Kuş kadar ve fiyonklu ayakkabısının bağcığı açılana kadar koştu. Bi bahçenin kapısında durdu, soluk soluğa burnunu koluna silip saçlarını savurdu. Tam bağcığını bağlayacakken bu işin nasıl yapıldığını unuttu. Sonuçta yaşı sadece 9' du. Ahu. Ahu, domateslerle konuşan bi çocuktu. Koştu.
Koşarak ömrünün tüm sokaklarını gezindi. Unuttuğu evlerin perdeleri uçuştu, kaçarı yoktu; Ahu bulamazsa evler Ahu' yu buldu... Perdelerin altından geçerken, başındaki tüllerden olma saçları masallardaki gibi uzun mu uzundu...
Renk renk kapıların önünde durdu:
Kimisine yaramaz bir tekme vurdu; kimisinin merdiveninde oturdu;
kimisinin zilini çalıp kaçtı;
kimi kapıyı kendiliğinden açık buldu;
kimisine kilit vurdu;
kimisine yumurta attı, kimisine taş;
kimisine çivi çaktı;
kimisine bi çiçek bıraktı ( mavi olana);
kimisinden arkasına bakmadan kaçtı;
kimisinin dut ağacına daldı;
kimisine mektup bıraktı;
kimisine adını yazdı, belki bütün hayatlarındaki çocuklarının adlarını da...
Hepsine ama hepsine ruhunun ucuyla şöyle bi dokundu.
İlk kez gördüğü bi kapının önünde durdu. Ahu, bu kapıda kimbilir henüz yaşamadığı hayatından ne buldu... Kapıyı biraz ittirip sadece kafasıyla içeriye bi ses uçurdu : 'Geldim!' ... İçeriden ilk kez duyduğu birsürü sesten sevinçli çığlıklar koptu. Ahu' nun yaşı artık 9 değil 30' du... Çocukluk ayakkabılarıyla kapı kapı gezerek sonunda kendini bulmuştu. Şimdiki hayatına gelene kadar nasıl susamış, nasıl yorulmuş, nasıl da neşeyle dolmuştu! Kana kana su içip bu hayatının sofrasına oturdu. Bu yolculuk Ahu' yu iyiden iyiye hayâllere boğmuştu. Şimdi en bi sevdiği evde, 30'unda bir çocuktu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder