7 Eylül 2012 Cuma

O ADAM



Nerede
gün boyu yemek yemeyi unutan,
sık sık dev bi' ekrandan aksiyon filmi seyreden bir ifadeyle gözü dalan,
en cesaret isteyen cümleyi mesaj yoluyla söyleyip kaçan,
neye kızacağı belli olmayan,
memleketine saklanıp duran,
çizgileri sayan,
uzaktan el sallayan,
'lan!' diye uyanan,
kırılgan sempatik bir dev gibi kuruyemiş yiyen,
yerli yersiz içine kapanan,
ani bonkörlük/tutumluluk gösteren,
fazla fazla övgü bekleyen,
kahramanca görüntüsünün içinden çocukça bakan,
köşelere kaçan,
bozuk saat gibi ritmsizce bacak sallayan,
türkülere saran,
uykusunda dahi zor bi' hayat yaşayan,
daha çok parfüm sıkan,
şarkı sözleri not alan,
minicik saygı gördüğü an, o saygıya layık değilmişcesine dehşete kapılıp eli ayağına dolanan,
yakınlarıyla değil de kendisini belli bir mesafeden görenlerle konuşan,
uzaktan iyi, yakından sırsız; karanlıkta güçlü, aydınlıkta işe yaramaz hisseden,
bıraktığı bir alışkanlığına özlem duyan,
yaptığı bir şeyi günde 76 kez 76 kişiye durmadan anlatan,
televizyonla göz göze kalıp boyut değiştiren,
bıkan; domatesten bile bıkan,
facebook'tan uzun zamandır görüşmediği birilerine 'slm, nbr, bi kahve içelim mi?' yazıp duran,
öylece bırakan,
kendinden başka herkesin başarılı olduğunu düşünen,
mükemmel zekasını askı asmış,
Paşabahçe mağazasından koşarak geçen, (haberi dahi olmadan düşürdüklerini havada yakalayan bir kadınla elbette)
gece yarısı bahçeye sadece 'durmak' için inen,
albümlerle gözleri dolan,
beklenmedik şakalarla gerçek duygusunu anlatan,
sorumluluğunu hissettiği herşeye mesafe koyan,
gizem yaratan davranışlarla hazlanan,
sözlerini dinlendiren,
gözlerini dillendiren,
sağlığını boşlayıp tüm öfkesini kendi vücudundan çıkaran bir adam görürsen ...
bil ki o adamın aklı bir yerde takılı kalmıştır; o takılı aklı yüzünden başka bir yerde yapayalnız kalmıştır... Ne derse 'he' de geç... O ancak sevgiyle iyileşir...Sev...
Sessizce ... Parmak ucunda yürüyerek...

Hiç yorum yok: