2 Ağustos 2012 Perşembe

CINGIR MINGIR





Bedenimiz ve ruhumuz, hayvanca güdülerle zamana adapte oluyor. İçgüdülerimiz dahi biçim değiştirdi. İstekler, ihtiyaçlar birbirine geçti...
Korktuk.
Kızdık.
İyimser akılsızlar olduk.
Şüphelendik.
Çok konuştuk.
Yargılayarak yargılandık.
Güven ihtiyacı  ile gelişen , bilim kurgu kalitesinde kilitlerle donattık  evlerimizi.
Müziğin sesini açtık.
Sustuk.
Paranoya ile 
çoğalan kapılarla labirentler yaptık;daha da içinden çıkamadık.
Labirentin, koordinatlarını bilmediğim bir çıkmazından seslenen turuncu bir tavşanım şimdi.
Yanımdan bi' top yuvarlanıp yolunu buldu; ben bulamadım.
İnsanin,  130 kilo oksa dahi, görünmezleşecek kadar özgüvenini yitirişini izledim. Sesin silinişini, hacmin eriyişini izledim. Koştum.  
   Etkisizlik ve görünmezlik üst üste eridi; insanı ekmeğe sürüp yediler. İnsan kendini yok etti.
   Bir çeşit intiharın ponpon  kuyruklu şahidi oldum. Yataklarına çekilip kendini öldüren, daha az bi' nüfusla uyanıp
   yoklaşan insanların ülkesinde bir tavşanım. Gözlerim doluyor.
Boy, boy kapılar.
Bu kapılar giderek bedenin bir parcası olup, güzelligi seven insan tarafindan süsleniyor. Allanıp pullanıp insanların aralarında duruyor; gecit yok. Kilitleri bireyler belirliyor, herkesin farklı.
Kapıcılar, kilitçiler zenginleşiyor. Kimseleri olmadığı evlere bile kale kapısı takıyorlar.
Sıkıcı piçler.
Yalancılar ve hırsızlar yükseltti bu 'gardiyan, kapı/kilit sektörü patronları'nı.
Mahremiyet ve hapislik birbiriyle karıştı.
Sinsiler!
Bir tünel kazıp çıkacağım buradan...
ama korkmayın, yardım getirmeye gidiyorum. Ben dönene kadar dayanın.

Hiç yorum yok: