9 Ağustos 2012 Perşembe

ÇİKİN




Tatlı, tatlı; ağzını şapıdatarak konuşan kadın birden etrafındaki herkesin uyuduğunu fark etti.
Çok şaşırdı birden.
Yanındakileri,
tüm sokağı,
şehri,
şehirleri,
dağ kedilerini uyuttuğunu biliverdi. Vay be! O kadar çok konuşmuş olabilir miydi?
Yalanı böylesine sindirmiş ve vicanını bu denli dindirmiş olabilir miydi?
Herkesi uyuttu.
Herkesi uyutabildi.
İşte bu ürperticiydi.
Kendi bile tedirgin oldu insanın çirkince gücünden.
Kötülüğüyle yüzleşti,bi'an gözü takıldı,  gülümsedi ve geçti.
Nedir canım ? Kısa bir sessizlikti ve kaldığı yalandan ve hatta istediği yalandan başlayarak  devam edecekti... Hiç... ama hiçbir şey olmamış gibi.
Of! O ne biçim bir delilikti!
Ne var ki? O da öyleydi...
Topraktan elini eteğini çekendi; çikin.
Böylesi, zamanla zaten bütün anlamlarıyla 'çirkinleşirdi' . Nezle olunca bile lanetlenmiş gibi ucubeleşirdi.
Burnu büyür ve kızarır,
çenesinden kıl çıkar,
durmaksızın şişmanlar,
elleri kupkuru ve benli olur,
sümüğü yeşil olur,
kulaklarından irin akar,
kaynar içi kaynar,
kötücüllüğü organlarına asit gibi damlar ve köpürterek yakar,
gözleri küçülür,
ağzı kokar,
rengi çürür,
kambur yürür.
Çikin. Git!
Git! Sinsilik sanatçısı.

Hiç yorum yok: