10 Şubat 2012 Cuma

O SES



Loş ışıkta bacak, bacak üstüne atmış uykusuz bir kadın oturmakta; kendine 2 beden küçük gelen seksi (!) kıyafetiyle süzülerek bakmakta sana. Dişlerinin arasında,  kalıcı bir duruşla yerleşmiş uzun Samsun,  yanında maziden kalma bir daktilo; sadece harflere basarak çıtı, çıtı ses çıkarıyor en beklenmedik zamanda.  Çünkü tekinsiz görünümüne rağmen yaratıcı bir senarist,  kurgucu ve kuruntucu.  Bu çift cinsiyetli varlık senin kafa sesin. Evet. Adı Bay Yosma. Hatırladın mı? Dur, dur şimdi geliyor aklına…
Hani çok yorgun ve uykusuz olduğun halde bir türlü uyuyamadığın gece vardı ya… Hani o gece uyku kaçağından faydalanıp kafana sızan bir sahne oldu; belirli birine bir türlü gerçekleştiremediğin bir konuşmayla başlayıp tamamen senin lehine sonuçlanan bir kavgayla biten sahne… Hatırladın mı? İşte o sahneyi Bay Yosma yazdı. Hani arkadaşın telefonuna yanıt vermeyince olmadık olasılıklarla arkadaşına bilenmiştin? Meğer telefonun sesi kapalı kalmış, öğrenince rahatlamıştın… O olasılıklar da Bay Yosma’ nın kaleminden… Bildin mi? Peki birkaç gün evden çıkmadın diye kafanın içine üşüşen tarihi geçmiş öfkeler? O öfkeler kimin tuz bastığı yara? Tabii ki Bay Yosma’nın…
İşini ustaca yapan Bay Yosma kendi için doğru zamanı çok iyi bilir. En savunmasız ve özgüvensiz olduğun anda hemen ‘çıt’ diye yanar o ışık, aklına bir ‘şey’ geldi sanırsın. Oysa aklına ‘biri’ gelmiştir: Bay Yosma. Gözün dalar, Bay Yosma bildiğin en pes erkek sesiyle konuşmaktadır. O kadar sıkı tutar ki seni, daldığın yerden kolay,  kolay gelemezsin; yılların görme engellisi  uzmanlığıyla el yordamıyla işini bile görürsün bu esnada … Ya…
Bakışları ‘Öncelikle aklını alırım bebeğim; kurum, kurum kurarım seni. Öyle sessiz, sessiz otururken tansiyonunu birden yükseltirim; şaşarsın…  Senin bilinç altında gizli bir odam var benim,uykuyla uyanıklık arasındaki karanlık koridorda; buradan yayın yapıyorum; sana özel bebeğim. Yolda seni kızdıran adamı sen affedersin, ben affetmem. Eve yaklaşırken damarların çıkana kadar kudurmuş bulursun kendini çünkü ben bu sürede o adama küfürler saydırır, bir de güzel döverim; senin kafacığının içinde aşkım. (Hışırtılı, bilgece bir kahkaha)  Kafanda değil de yer yüzünde yaşasaydım dünyadaki tüm festivallerde ‘en iyi kurgucu’, ‘en iyi senarist’ ödüllerini toplardım.‘ der gibidir… Lafı bitince yedinci sigarasını saplarcasına kül tablasına bastırarak söndürür. Dipleri simsiyah, geri kalanı sarının yegane tonlarına bulanmış saçlarıyla oynayarak, sana bin yıl önceki sevgilinin attığı kazığı hatırlatır; bir kallavi küfür de ona gider .  Bu gelgitli ‘adam-kadın’ ani sıçramalar yaratarak hislerinle oynar. Fal bakar gibi gelecekten bahsedip içini açarken, keskin bir kıkırtıyla aniden bir kaygı senaryosuyla seni dipsiz kuyulara terk eder.
Sen belki bir ayrılığın en sıkıcı evresindeyken, belki maddi sıkıntının ortasında ip gibi kalmışken, üstüne bir de 'çok sevdiğin bir yakınına kötü bir şey olursa? ' sorusunu konduran o ses... Eski sevgilinin yanına türlü versiyonlarda muhteşem hemcinslerini yerleştirip ballandıra, ballandıra sana anlatan o ses... Kafanın içinde nesli tükenmiş olanlar dahil çok sayıda hayvanın aynı anda çiftleşmesi etkisi yaratan o ses...
 Çiçek bozuğu bronz bir cilt, kocaman ayaklar ve halinde tavrında eğreti duran kibar elleriyle eşsiz bir varlıktır Bay Yosma. Bağışıklık sistemi zayıflayan kafalarda mutlulukla yaşar. Reçete: Uyku, nefes, müzik, sosyalleşme, magazin programı, sıkı bir roman, çerez film, bi’ buçuk Adana, yanına da ayran; ayran açık olsun lütfen.

2 yorum:

meraklı kedi dedi ki...

uyku uyanıklık arasına, rüyalarına sızmasına izin verme... gerisinde bırak gevezelik etsin... eğlencelidir huysuz olan :)

Özlem Ünaldı dedi ki...

Fotoğraf: Özlem Ünaldı