O odaya girmekten hep çok korktum. Küçükken oyunsu bir gizemdi benim için; misafir çocuklarına efsaneler anlatır eğlenirdim. Evde kilitli bir oda. Yan komşunun oğluna 'Deli bir ağabeyim var, herkesi ısırıyor, oda o yüzden kilitli.' dedim ; sınıftaki salak Gamze'ye 'Bizim evde kilitli bir oda var, içinde de 12 tane tavus kuşu var' dedim; eve gelsin de eteğini açmama izin versin diye. Korktu gelemedi. Bakkalın oğlu gıcık Harun'a 'Kilitli odamızda deniz kızı var' dedim; bana hemen çikolata verdi gelip görmek için; zor savdım başımdan. Annemin zengin arkadaşının oğluna 'Oda altın dolu, bisiklet dolu, tren bileti dolu oğlum. ' dedim, iki gün bizde kalıp fırsatını kolladı kapının.Aç gözlü. Kişilik testi gibi numaraydı valla.
Bu oyun günlük bir rutindi benim için artık. Her sabah aynı kapıya bakarak, yeni bir dünya yaratıyordum. Bazılarına inanasım gelirdi ,ah. Bazıları da gece aklıma gelir, korkuturdu beni: Sonuçta ben de çocuktum. Bir ara annem 'Orada ev sahibinin eşyası var.' der gibi oldu ama ben hemen bu sıkıcı bilgiden kurtulmayı seçtim. Aklımın içi gezmeye doyamadığım kilitli odalarla doluydu çünkü ...
Büyüdüm:Elimde anahtar...Kapının arkasında sıradan bir hikaye görmekten korktuğum için bakamadım içeri bu kez...Bir ceset, görünmeyen bir piyanonun sesi, nesli tükenmiş bir canlının yumurtası, ismimi söyleyen bir oyuncak bebek, coşkulu bir nehir olsa... Ya tamam bomboş zeminde bir tek topuklu ayakkabı ve portakala da razıyım. Yeter ki... Öf! Yeter ki insanın aklını başından alan sıradanlıkta, tozlu bir gerçek olmasın içerde... Sıkıcı ve küflü... Daha görmeden bıktım beni şaşırtma olasılığı 100 yıl önce ölmüş odadan...Attım anahtarı, çıktım; taşınıyoruz zaten...
Bazı şeylere uzaktan bakmak güzel: Hakkında hiçbir şey bilmediğin bir varlığa, kendince daha çok anlam yükleme şansın olduğundan. İşte o zaman dilediğin hikayeyi kendin yazıp, öyle görüyorsun O'nu... Rahat...
(Bence o oda kapılarla dolu renkli bir labirent olabilir, kesin. Hem de deniz kızı filan da var içerde; sarı saçlı. Benim adımı biliyo bi'tek. Ayrıca son mamut da içerdedir galiba gibi. Mor bi nehir de görenler olabilir sanki. Amy Winehouse'un yeni şarkısı çalıyo bangır bangır. Buluta binen zebraları meşhur o odanın tamam mı?! Oh canıma değsin işte!)
Bu oyun günlük bir rutindi benim için artık. Her sabah aynı kapıya bakarak, yeni bir dünya yaratıyordum. Bazılarına inanasım gelirdi ,ah. Bazıları da gece aklıma gelir, korkuturdu beni: Sonuçta ben de çocuktum. Bir ara annem 'Orada ev sahibinin eşyası var.' der gibi oldu ama ben hemen bu sıkıcı bilgiden kurtulmayı seçtim. Aklımın içi gezmeye doyamadığım kilitli odalarla doluydu çünkü ...
Büyüdüm:Elimde anahtar...Kapının arkasında sıradan bir hikaye görmekten korktuğum için bakamadım içeri bu kez...Bir ceset, görünmeyen bir piyanonun sesi, nesli tükenmiş bir canlının yumurtası, ismimi söyleyen bir oyuncak bebek, coşkulu bir nehir olsa... Ya tamam bomboş zeminde bir tek topuklu ayakkabı ve portakala da razıyım. Yeter ki... Öf! Yeter ki insanın aklını başından alan sıradanlıkta, tozlu bir gerçek olmasın içerde... Sıkıcı ve küflü... Daha görmeden bıktım beni şaşırtma olasılığı 100 yıl önce ölmüş odadan...Attım anahtarı, çıktım; taşınıyoruz zaten...
Bazı şeylere uzaktan bakmak güzel: Hakkında hiçbir şey bilmediğin bir varlığa, kendince daha çok anlam yükleme şansın olduğundan. İşte o zaman dilediğin hikayeyi kendin yazıp, öyle görüyorsun O'nu... Rahat...
(Bence o oda kapılarla dolu renkli bir labirent olabilir, kesin. Hem de deniz kızı filan da var içerde; sarı saçlı. Benim adımı biliyo bi'tek. Ayrıca son mamut da içerdedir galiba gibi. Mor bi nehir de görenler olabilir sanki. Amy Winehouse'un yeni şarkısı çalıyo bangır bangır. Buluta binen zebraları meşhur o odanın tamam mı?! Oh canıma değsin işte!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder