Bu sene de sevgililer gününü geride bıraktık usta… Yıllardır dilimin ucunda sırasını bekleyen lafım da geride kaldı … yine… Ben nereden bilecektim her şeyi göze alıp nihayet konuşmak için yola düştüğümde bir felakete şahit olacağımı? Gördüklerim yetmezmiş gibi suçun da üstüme kalacağını aga?! Of…
Küçükken ablamdan başka kimseyle konuşmazdım ben. Çok gerekmedikçe onunla da konuşmazdım ya, neyse… Ablam benden sadece 2 yaş büyük olduğu halde, daha dünyaya gelmeden yaşayama başlamış gibi yorgun bakışlıydı. Başından kimseye anlatamayacağı bir şey geçmiş gibi uzun uzun susar, sadece bana ödev yaptırırken gülerdi. Bende emeği çoktur sağ olsun.
Bir gece uzatma kablosuyla ışık çektiğimiz kilerimizde yine ödevlerimi yapıyoruz. Ben on ikiyim, ablam on dört. Hava da nasıl soğuk o gece. Burnumuz aka, aka bi’ an önce havuzlarla ilgili tüm sorunları çözüp uyumak istiyorum ağabey; ben hiç sevmem matematiği. Neyse… Baktım, ablam benden daha çok çekiyor burnunu; ağlıyormuş biliyor musun? Canım benim. Bana ‘yarın ödevini Seda ablanla yapacaksın, zorluk çıkarma.’ Dedi… Hiçbir şey sormadım. Kafamda çeşit çeşit ‘Seda’lar yaratmaya başlamışım bile; af edersin uyurken bile o ‘Seda’lardan biriyleydim; çocuktuk ağabey işte…
Sabah uyandığımda ablam evde yoktu; O’nu bi’ daha hiç görmedim usta ya… Hiç anlamadım, açıkçası pek özlemedim de… Ama gariptir, ne zaman yeşil fasülye yesem gelir aklıma…
Akşam Seda abla geldi… ‘Seda’… Bak usta bak, bak ‘Seda’ derken bir serinlik geliyor etrafa ya… Seda benim hayal ettiğim ‘Seda’ların arasından kendinden emin gülüşüyle geçerek geldi. Ben on ikiyim, Seda on dört.Ah. Ağabey ben daha annemle ablamdan başka hiçbir kızı yalın ayak görmemişim; sesli gülen kız görmemişim; şeftali kokuyor kız ya, ben şeftali kokan kızın sokağından geçmemişim… Haliyle Seda bana yaklaşınca tüm gücümle sarılmamak için zor zapt ettim kendimi. Ağlamaya başladım; ablamın evde olmayışıyla, Seda’nın karşısında küçücük kalışım birleşti; zırıl, zırıl ağladım. Ben o günden beri aşığım ağabey. Ben o günden beri Seda’yı her gördüğümde O’na rezil oldum… Düştüğüm de oldu, kekelediğim de, ‘nasılsın’ yerine ‘karpuz çıkmış’ diye lafa başladığım da oldu… Hep çiçekli elbiseler giyerdi; gerçi ne giyerse giysin ben onun etrafında hep çiçekler görürdüm. Yıllarca beni matematik çalıştırdı ve üniversiteyi kazanıp gitti… Kokusunu, gülüşünü uykularımın içine bırakarak gitti… Ben on altı, Seda on sekiz. Ben bir sabah bir uyandım usta… Bir rüyadan bir uyandım… Bir güzel sesin, Seda’nın koynundan koparak bir uyandım… Delireceğim sandım. Hemen hazırlanıp babamın cebinden yedinci kez para ve sigara çalıp istasyona koştum. (Babam bir şeyler çaldığımı anladığı halde çaktırmazdı ama ara sıra laf sokardı.) Kan ter içinde, yüzümde yastık izi burnumda şeftali kokusuyla koştum. Sabah beş. Koşarken bir patlama sesi geldi usta, deprem sandım. Yok, yok önce ne olduğunu anlamadan etsiz, kemiksiz gibi duvara kadar uçup yere çakıldım. Tek gözümle etrafa bakındım; iki adam geldi yanıma. Yardım edecekler sandım, uzandım. Hızlıca bağıra çağıra uzaklaştılar. O ses istasyon yolundaki konsolosluktan gelmiş . Bu iki dal konsolosluğu patlatıp kaçmış usta ya; o sabah önemli biri mi geliyormuş neymiş… Neyse… Aniden bana binlerce kişi gibi gelen bir kalabalık toplanıverdi. O saniyeye kadar neredelerdi, nasıl hemen beliriverdiler bilmiyorum. Beni aldı polisler. Polisin, o anda olaydan sorumlu adi bir suçluya; benim, boğazımda düğümlenen lafımı Seda’ya söylemeye; dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuğun da süte ihtiyacı vardı…
Ben ol altı hala… Seda? Seda nerden baksan 30-35 olmuştur… Güzeldir eminim hala… Ah güzel sevgilim benim… Ölye işte… Kusura bakma usta, görüş saatinde seni de tek görünce açılıverdim sana… Allah’tan işitmiyorsun… Sağ ol, sigara sende kalsın… (Bekir)
2 yorum:
Bekir'le tanışmak isteyen Hanımlar, Bekir benim yazdığım bir karakterdir. Sevgiler;)
Fotoğraf: Özlem Ünaldı
Yorum Gönder