7 yaşında bir oğlan çocuğuysanız babaannenizin çekmecesinde duran bir anahtar sizin için bitmeyen bir dondurma değerindedir... Patlamayan bir top, karanlık bir odaya giren gizli bir tünel, sadece sizin bildiğiniz hatta uydurduğunuz harika bi küfür, macera dolu bir yaz tatili neyse, sizin için çekmecede duran anahtar da O'dur ve tabii ki gizlice O'nu ele geçirmek de sabırla baş koyduğunuz yoldur...
Barış haftalarca süren çeşitli denemeler sonucunda anahtara bu sabah kavuştu! Heyecandan gelen çişini zar zor tuttu. Zîra bu kavuşma hiç de kolay yoldan olmamıştı. İlkin babaannesi kapıda komşuyla konuşurken çekmeceye ulaşmak için koyduğu taburenin ayağı kırıldı, sonra babaannesi sabah namazı kılarken sessizce salona girdi ve koltukta kıpırdayan bişey görür gibi olup korktu, sonra banaanesinin uyumasını beklediği bir gece eşikte uyuyakaldı, sonra ? Ne olmuştu ya?!... Kaç defa deneyip başarısız olduğunu kendi bile unuttu...
Bu sabah nihayet uzun süre sonra ilk kez gelen halasının gevezeliği sayesinde, kalbinde çalan neşeli müzik eşliğinde, sapa sağlam bir taburenin ve onlarca balonun üstünde anahtara kavuştu. Fakat önemli bir ayrıntıyı unutmuştu: bu anahtar hangi kapıyı vuran kurşundu? Evet, kurşun. Beğenemediniz mi? Macera diyoruz, bişey diyoruz burda... Alla alllaa... Öyle kapı açıp girecek değil ya Barış içeriye; kurşunla, omuz atarak filân girecek. Derken mucizevî birşey oldu. Elinde sım sıkı tuttuğu anahtar ışıldadı ve Barış birşey fark etti: Babaannesi (hep babaanne dediği için kadının adını bilmiyor ve sormaya da çekiniyor kusura bakmayın), efendim banaannesi ne zaman diyeceği şeyi unutsa duvardaki balerin resmine bakıyor ve lâfını hatırlıyor... Hım! Bakalım o resimde neler oluyor? Barış anahtarıyla ve sadece kendine görünen atıyla resme doğru yaklaştı ve evet! İşte anahtar deliği! Şimdi sıra geceyi bekleyip içeri girmekte!...
Babaannesi uyuyana kadar 9 kez çiş yaptı Barış; 7 kez çişi geldi sandı, 18 kez ayağını yere vurdu, 21 saniye nefesini tuttu, buzdolabını 4 kez açıp kapadı, sadece kendine görünen 11 kızılderili arkadaşına bir takım gerçekleri açıkladı; işte bulutların aslında sütten yapıldığı, efendime söyleyim, kedilerin rüyalarda buluşup erkek çocuklar için haince planlar yaptığı gibi su götürmez gerçekleri... Derken sonunda babaannesi uykuya daldı. Anında sincaplar davul çalmaya, tekerlekler yuvarlanmaya ve en güzeli de evin içine yağmur yağmaya başladı. Atına atlayıp salonun öbür köşesine gitti Barış, kızılderili arkadaşlarını geride bıraktı. Çünkü o bir kahramandı ve dostlarını tehlikeye atamazdı. Anahtarı deliğe sokmadan başını çevirip sevdiği kıza baktı. Ne var? Evet, odanın içindeki balkonda fırfırlı elbisesi uçuşan kıvırcık saçlı bir kız vardı, Barış'a öpücük attı. Aşkın verdiği benzersiz cesaretle anahtarı deliğe sokup çevirdi Barış... Küçük bir hortum evin içinde gezinip pencerelerden birinden kaçtı. Resmin içindeki kapı açıldı...
Yavaşça,
odayı turuncuya ve pembeye boyayarak,
çanları çalarak,
sesleri yutarak açıldı...
Tüm zamanlarda tüm şehirlerde aynı anda güneş batmış olmalı ki turuncuya boyandı heryer... Serin, tatlı ve uykulu bi turuncu...
Barış içeri girdi; gördüğü yer bir odadan çok sanki tanıdık bir şehirdi... Yo, hayır, daha çok birinin hafızasından silinmekte olan bir kasaba gibi ... Evet... Bir görünüp bir kaybolan duvarlar, değişen ve yok olan renkler, salıncak sesleri, açık kalmış kapılar ve yüzünü bir türlü göremediğiniz koşan bir çocuk. A! Barış 2 yaşındayken giden annesi ve babası! 'Hey! Anne?!... Baba!...' ... Bakmıyorlar. Barış'ın sesi ağzından çıktığı an küçük kuşlara dönüşüyor çünkü. Bir evde günlerden sadece Salı'ydı... Ne tuhaf bir yer!
Pembe leylekler ve incecik bacaklı develer; zaman uyuyakaldığı için asırlardır parkta oynayan çocuklar, bulaşık yıkayan kadınlar (yazık, sonsuzluğa böyle yakalanmışlar), gözgöze gülümseyen aşıklar, çay karıştıran kaşıklar, durmadan çalan şarkılar, yuvarlanan mandalinalar ve uçan balonlar...
'Keşke fotograf makinası getirseydim, bunların hepsini gördüğümü beni bekleyen sevdiğime ispat ederdim! Olsun, inanır O bana, ne de olsa deli gibi aşığız birbirimize...'
Babaannesinin ve dedesinin gençliği hızlı hızlı yürüdü yokuşun başından,
bir portakalın bebekliği uyandı uykusundan, a! O da ne bir yılan başka bir yılana yaklaştı arkasından, bir gemi denizin ortasında kurtuldu yolcularından. 'Anne! Baba! Burdayım!' ... Barışın annesi ve babası kayboldu suyun dalgasından...
Üzücü bir yer olmaya başladı burası...
Ama tabii ki Barış dipteki mavi evi kurcalamadan buradan çıkmayacaktı...
Koşarak bahçeye yaklaştı, evin penceresinden içeri baktı, küçük kızlarıyla resim yapan bir kadın Barış'a kapıyı açtı: 'Tatlım, hoş geldin.'
Barış neler olduğunu anlayamadı; bu kadın barışı gören ilk varlıktı. Bir köpek barışın ayağına bastı. Kadın Barış'ı kucağına aldı: 'Korkma. Benim Servet.' Barış yabancı gibi baktı. Kadın gülümsedi:'Babaannenim senin canım, gençliğiyim daha doğrusu.' Barış'ın kafası karıştı; demek ki adı Servet'ti ve demek ki eskiden memeleri dimdikti! Kadın Barış'a sımsıkı sarıldı: 'Tatlı kuzucuk, burası benim yavaş yavaş yitirdiğim hafızam... Her şeyi unutmaya başladım, bana birşey olursa şimdi misafir odasında uyuyan halanla kalacaksın ve inan bana sen hep mutlu bir çocuk olacaksın.'
Barış biraz üzüntü ve biraz sevinçle yere bastı. Gözleri Barış'tan habersiz ağlamıştı çünkü kahramanlar kız gibi ağlamazdı. Koşarak girdiği kapıyı bulup soluklandı. Kızılderili arkadaşlarının ve sevdiği kızın karşısına çıkmadan evvel toparlanmalıydı. Kapıyı açtı, tam geri kapatırken anahtar yine ışıldadı ve Barış'ın aklına yine bişey geldi: Kapıyı açık bırakacaktı ve babaannesine, pardon Servet Babaannesi'ne (pardon yani adını biliyo artık herhalde) herşeyi hatırlatacaktı! Bu ne harika bir akıldı! Barış kendisine hayran kaldı; tam o sırada hafıza kasabasında bir amca eskiciden sarı bir radyo satın aldı.
Barış salona döndüğünde yorgun argın ve birazcık da yaşlıydı. Evet, komik mi? İnsan kaç yaşında olursa olsun bunca yorulunca ihtiyarlamaz mı? Neyse...
Arkadaşları, sevdiği kız ve anahtarıyla odasına yol aldı. Vakit neredeyse sabahtı, hayat barış için de Servet için de artık yeni bir kasabaydı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder