Korkunç, kapkaranlık ve is kokulu bir geceydi. İri yarı bir adamın kendinden de iri yarı gölgesi sokaklardan, evlerden, çöplüklerden, yerlerdeki kusmuklardan ve uyuyan balkonlardan hızla geçti. Öfkeden gözü dönmüş bu adam, çok değil yarım saat kadar önce kendinden 23 yaş küçük eşini, 2 çocuğunun gözleri önünde döverek öldürüp evi terk eden pis bir katildi. Yeryüzündeki tüm kadınlara bağırsa, hepsini dövüp öldürse kendine gelemeyecek kadar özgüvensiz bir ezikti. Neden mi? Çünkü genç ve güzel eşi bu sabah giriş kattaki yakışıklı öğrenciye 'günaydın' deyip gülümsedi. İstanbul için ve hattâ dünya için korkunç bir lânetin tohumu, bir 'günaydın'la uyanan öfkeydi!
Adam hayvansı sesler çıkararak, kıllanıp kamburlaşarak sokak sokak, cinnet cinnet gezdi. Gezerken milyonlarca karınca, sayısız yıldız ve birkaç tane de yaprak ezdi. Tanrım bu adam eşi benzeri görülmemiş bir leşti! Sonunda küçük ve pembe bir hıçkırık sesi işitti. Câni yaratık, şekerli hıçkırıkları takip ederek ağlayan küçük kızı bulabildi. Döverek ve söverek, kıza tecavüz etti. ...
...
...
Gitti...
Küçük kızı baygın hâlde bulan bir trans, ağlama krizine girdi. Mahalleli kız kendine gelene kadar nöbette bekledi. Nihâyet bir geceyarısı, hantal ve babacan bir kahvecinin nöbetine uyandı kız. Günler sonra; gülüşlerden, çaylardan, üzüntülerden ve artık başka bir hayatta kalmış çocukluktan sonra uyandı. Herkes o korkunç geceyi unutturmak için gerçekten çabaladı: Kız onca sevecen ilginin ortasındayken, neredeyse saldırının başına gelen en iyi şey olduğuna inandı. Okul vakti geldi çattı. Kız tam okul kıyafetini giyecekti ki ne kadar şişmanladığını anladı. Anası babası olmayan, büyük amcasının evinde besleme gibi yaşayan kızın hamile kaldığını yine hayatını kurtaran trans anladı. Ya... Kız karnında 4,5 aylık bir bebeği olduğunu öğrenince heyecan, korku, ölmek ve daha çok yaşamak istediği içinde bakakaldı. Derken haftalar, aylar böyle yaşandı ve kızımız bir gece sancılar içinde mahallenin ünlü kürtajcısının kapısına dayandı. Leş gibi bir odada, mikropların şarkı söylediği bir yatağın ucunda dünyaya gelen bebek, bir oğlandı.
Kim ne yaparsa yapsın, öyle pis bir gecenin hatırası olan bir ruhtan temiz bir insan çıkamazdı... Zaten çıkmadı.
Çocukluğu iğneli külahlar atarak, kapıları silikon tabancayla sıkıca kapatarak, arkadaşlarını eşek şakalarıyla sakatlayarak geçti muzip bebenin. Hattâ korkuttuğu kızlardan birinin dili bi süre için tutuldu, sonra kekeme kaldı bi kız!
Büyüdü; suçları da kendiyle büyüdü. (Kötücül yanına ilişik duran sempatik hâlinin tek sebebi masum annesiydi.)
Bu oğlan insanların duygusal ve fiziksel olarak en yorgun, en zayıf anını kollayan; savunmasız yakaladığı herkese saldıran biri oldu. Toplum zararlısı; insanda işitme, konuşma kaybına neden olan; insanı elden ayaktan düşüren lânet bir pislik. En güzel anda, şöyle hoş bi bahçede muhabbeti güzelleştiren bir esintide; en sevdiğiniz ince blûzunuzu giydiğinizde; keyfinize baktığınız için uykusuz kaldığınız bir gecede insanı taciz eden bir gıcık oldu.
Aslında O'nu hepiniz tanıyorsunuz. Hepinize, hepimize mutlaka zararı dokunmuştur. Minübüste, sinemada, uçakta, okulda ... heryerde adamları olan, eli uzun bir manyak!
Hatırladınız mı? O'nun adı Grip. O bir piç. O bir Iago! Sinsi. Iago ve tarihin tüm piçlerinden farkı, ince dudaklarının, kemikli yüzünün ve tıslayan 's' harflerinin yanı sıra neşeli kepçe kulaklarının da olması ve tabii diğer ünlü piçlerde olan derinlikli karizmadan yoksun olması. Piç!
Piç derken, babası belirsiz gayri meşrû sabîleri değil; tehlikeli, ibne ruhlu zararlıları;
ibne ruhlu derken cinsel tercihine sonsuz saygı duyduğumuz escinselleri değil, ibne'yi küfür haline getiren zehirli insanları kastediyorum.
Anlatabildim mi?
O'ndan uzak durun. Grip'i gördüğünüz yerde ağzını kırın çünkü o iflah olmaz bir psikopat. Siz kendinize göre savunma yöntemleri geliştirdikçte güçlenip, yeni bir kılıkta yine çıkar karşınıza. Yere tükürür, ter kokar, omuz atar, yüzünüze güler, arkanızdan atar. Basit bir zarar vermiş gibi kıyın kıyın hayatınıza çelme takar. Mal! Pis! Git...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder