12 Şubat 2014 Çarşamba

NO: 11

Çocuklar merhaba, 
bu mektubun hepiniz için beklenmedik bir havâdis olduğunu tahmîn ediyorum... Sakin olun. Mektubun 'alıcı' kısmına 17 isim yazarak postane tarihine geçtim galiba değil mi? Hepiniz oradaysanız mektubu Şebnem'e verin de yüksek sesle hepinize okusun; tiyatro sanatçısı O bildiğim kadarıyla. 'Bilidiğim kadarıyla' diyorum çünkü 41 senedir hiçbirinizi görmedim. Aranızda sadece adını bildiğim küçüklü büyüklü torunlar bile var. Tam da bu husûsu açacağım size. Yıllardır adaya adım atmadınız, attıysanız da haberim yok. Ziya Bey'in ani vefâtinin ardından, yaslı eşi Leman Hanım da alzeimer oldu, O'nu da alıp şehirde bir hastaneye yatırdınız ve gidiş o gidiş... Bir daha hiçbirinizi görmedim çocuklar, özledim sizi... Siz beni hiç özlemediniz mi? Nergis yavrum, annen nasıl oldu? 94 yaşına geldi değil mi Leman Hanımcığım, hastanede iyi bakılıyor mu? Kardeşlerin Zarife ve Ali'yle Ziya Beyciğimi ziyaret ediyor musunuz kabristana gidip Nergisim, çiçek kızım benim? Babanız çok değerli bir adamdı çocuklar, ziyareti ihmâl etmeyin. Ah! Keşke bende gelebilsem... 
Çocuklar siz küçücük birer yaramazken adanın altını üstüne getirirdiniz hatırlar mısınız? Şimdi öyle güzel ki burası! Erkenden bahar geldi bu yıl; şaşkın ağaçlar çiçek bile açtı. 
Ali? Orada mısın? Kuzum senin 19 yaşında delikanlı bir oğlun varmış! Rıza amcanın ismini koymuşsun, aferim sana. Yavrum çocuk otistikmiş. Adaya getirsene çocuğu temiz bir nefes alsın, neşelensin, zihni berraklaşsın. Aşk olsun sana Ali, Mecidiyeköy'de çocuğun içi mi sıkılsın hep? 
Zarifem? Ortanca çiçeğim... Mehmet ve Zaîm adında iki evlâdın varmış senin de, pek sevindim çocuğum. Sen tam erkek annesiydin genç kızken bile; kadınca bir sezgi işte. Mehmet'ten 8 yaşında damla sakızı gibi bir torunun varmış bi de, ne âlâ! O şimdi ne şekerdir! Getirin adaya yavrum O'nu. (Gelinin Hülya'yı pek beğendim ayrıca.) ... 
Zarife... Oğlun Zaim'in üstüne pek gitme; bırak O da özgürce yaşasın aşkını; sana mı kalmış evlâdının cinsel tercîhine karar vermek? Annen duysa çok kızardı; Lemân Hanımcığım sizi özgür yaşayın, yaşatın diye terbiye etti; şahîdim... 
Nergisim... Evin ilk göz ağrısı... Çok sessiz sakindin çocukken, öyle misin halâ? Şebnemi çocukken ne çok getirirdin adaya... Şebnemcik civciv gibi oynardı bahçede sürekli. Becerikli çocuk seni! Sen tiyatro sanatçısı mı oldun bakayım? Helâl sana Şebnemcik... Hem de ikizlerinle, üç çocuğunla şıkır şıkır sahneye mi çıktın? Geçenlerde bir evden sesin geldi, sonra anladım ki filimde oynamışsın... Nasıl da tanıdım sesini! 

Hepiniz burnumda tüttünüz. 
Adaya gelin, 
hepinizi göreyim, 
sonra ya yıktırın beni 
ya da elime yüzüme çeki düzen verip merdivenlerimde koşturun...
Ya da ne bileyim, istekli bir aileye satın beni, yalnızım. ( Yandaki kiliseyi de yıktılar; ecnebî dostum gözlerimin önünde can verdi... Ya...)
Beni böyle bırakmayın çocuklar. Ben annenizin babanızın size yadigârıyım, siz benim ailemsiniz. Beni, bir türlü paylaşılamayan, uzlaşılamayan bir miras payı gibi görerek terk ettiniz. Ne çirkin bir hâl aldı hayat bilseniz... Sitem etmiyorum; sizden ses çıkmayınca müdehale edeyim dedim. Muâlla Hanım'ın torununa seslendim; bu mektubu yazdırdım işte. (Evlerle konuşuyor diye 'deli' derler adada sabîye...) Neyse... 
Gelince... Yani gelirseniz... (Gelin yahu!) ... İçeride birkaç oğlan çocuğu göreceksiniz. Pasaklarına aldırmayın, nazik davranın yavrucuklara. Birkaç aydır müştemilâtta kalıyorlar. İyi, neşeli çocuklar. Kibarca harçlık verip gönderin onları olur mu yavrum... 

Haydi, bir an önce gelin de şu işi hâlledelim... Sıkıldım bu hâllerden...

Sevgiyle gözlerinizden öperim...

                                                                                                                            İmza:
                                                                                                                            Büyükada'daki Eviniz




Hiç yorum yok: