15 Mayıs 2013 Çarşamba

ATIF

Atıf. Asık suratlı ve çocuksu bir adam...
Hergün aynı saatte eve geliyor,karısı ve hiç konuşmadığı ve aslında pek de sevgi duymadığı 2 oğluyla yemek yiyor. Gazetesini eline alıp susuyor. Bitmeyen bir sancısı varmış gibi küçük seslerle inliyor. 
Atıf sadece gözleri kapalıyken gülümsüyor. Neden?  Çünkü gözkapaklarının içinde bir çocuğun yüzü duruyor... Gözlerini her kapadığında çocuğun, fotograf gibi kıpırtısız yüzünün önünde küçücük kalıyor. Çocuğun sabit bakışlarının ettafında volta atıyor. Nerede durursa dursun, çocuğun gözlerine ilişemiyor. Uzakta bir yere bakıp gülümsemiş bu çocuk, hayat dolu ve küçük... O çocuk kim? O çocuk hep aynı yaşta kalan gülen bir yüz... 
Bundan uzun yıllar önce, Atıf ve ağabeyi Akif yaramaz birer çocukken;
çimler yeşil, salıncaklar ağaçların arasındayken;
Akif ve Atıf okul çıkışında şakalarak eve dönerken;
basit ve hayatı basitleştiren bir kaza olmuş. Ağabeyinin köpek korkusunu bilen Atıf, aniden havlayarak bacağını yakalamış Akif' in. Korkuyla sıçrayan Akif de yerde duran taşa kafasını çarparak düşmüş... Tam o anda Akif için zaman durmuş. Akif' i  13. yaşına hapseden bir hasar oluşmuş. 
Akif artık sonsuza kadar 13 yaşında bir çocukmuş. Büyüyüp gelişen bedenine rağmen, oyun oynayan, yaramazlıklar yapan bir topçuymuş. 
Kuvvetlenen bedeni çocuk şarkılarıyla, çocuksu ağlamalarla doluymuş. 
Hayatı tamamen değişen aile, belli etmek istemese de Atıf' a gönül koymuş. O da ne yapsın, ilk fırsatta bir iş bulup 'büyük adam' olmuş; yuvadan uçmuş: Kaçarcasına. Yavaş ve bulanık bir kopma olmuş.
Şimdi Atıf bir aile babası; gözkapaklarının içinde duran çocuk yüzü de O'nun vicdan azâbı...

Hiç yorum yok: